Are you over 18 and want to see adult content?
More Annotations

A complete backup of https://a-mi-me-esta-doliendo.yump3.me/
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of https://keywordspace.com/novelasdk/novelasdk/
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of https://pajaritos-en-el-aire.yump3.me/
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of https://trustscam.ru/gaychat.net
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of https://www.kaufmich.com/Cocosexy29
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of https://www.shadesofgreenpub.com/
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of https://maidenheadcatrescue.weebly.com/
Are you over 18 and want to see adult content?
Favourite Annotations

A complete backup of universidadmaya.edu.mx
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of mensajedesconocido.com
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of ohtelsislantilla.es
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of anglingtimes.co.uk
Are you over 18 and want to see adult content?

A complete backup of visitisleofman.com
Are you over 18 and want to see adult content?
Text
SÜLEYMANIYE VAKFI
Süleymaniye Vakfı – Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi olarak 2011 yılı Ocak ayının ikinci haftası ile Haziran ayının dördüncü haftasında, dünyanın en kuzeyinde, kutuplara en yakın yerleşim yeri olan Norveç’in Tromso şehrine iki seyahat gerçekleştirip gözlemler yaptık. KURUCUMUZ - SÜLEYMANIYE VAKFI - SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE 1987’de İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi oldu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Halen bu görevi sürdürmekte olan Prof. Dr.Abdulaziz
RUHU’L-MAANI
Ruhu'l-Maani fi Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim ve's-Seb'il-Mesani. Yayın Türü. Kitap. Dili. Arapça. Yazarı. Allame Ebu'l-Fadl Şihabuddin es-Seyyid Mahmud el-Alusi. Tahkik Eden. ABDULAZIZ BAYINDIR, AUTHOR AT SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE Arapça, Fransızca ve İngilizce bilen Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, evli ve dört çocuk babasıdır. 2018 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki öğretim üyeliğinden emekli oldu. Halihazırda Süleymaniye Vakfı Genel Başkanlığınıyürütmektedir.
KADINLARIN CUMA NAMAZI Beş vakit namazdan farklı olarak mutlaka cemaatle kılınması gerekli olan Cuma namazı Yüce Rabbimizin erkek-kadın ayırımı yapmaksızın Kur’an’ın Cuma sûresinin 9. âyetiyle emrettiği bir namazdır. Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed de ayırım yapmamış, Cuma namazı erkekler gibi kadınlara da meşrulaştırılmıştır. Ancak meşrû mazeretler sebebiyleerkeklere olduğu
İSLAM KAVRAMI
İslam Kavramı. Tarih boyunca insanların yüz yüze kaldığı, çeşitli sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal çatışmaların arka planına baktığımızda, kavram kargaşasına sebep olacak bir şekilde bazı kavramlara özünden uzak anlamlar yüklenildiğine şahit oluruz. Bu konuda bilerek veya bilmeyereküzerinde en çok
SAHUR VE İFTAR
Sahur ve İftar. Sahur kelimesi, kök olarak başta kırmızı renk olmak üzere birçok renk cümbüşlerinin göründüğü zaman kesitinde yenilen yemek demektir. Sihir kelimesi de bu kökten gelir. Çünkü sihir yapan kişi renk cümbüşleri ile değişik görüntüleri arz ediyor. Aynı EVINIZIN İMSAK VE NAMAZ VAKITLERINI ÖĞRENIN! Evinizin İmsak ve Namaz Vakitlerini Öğrenin! !!LÜTFEN DİKKAT!! İmsakiyenizi öğrenmeden önce harita bilgisinde yaz saati kısmının evet olduğuna dikkat edin. Eğer hayır olarak çıkıyorsa onu evet yaparak takviminizi hazırlayınız. GÜNCEL: İmsakiyenizi bulunduğunuz il NESIH VE RECIM CEZASI Nesih sözlükte, ‘iki şeyi yan yana getirip birindeki yazıyı diğerine aktarma’ anlamına gelir. ‘Bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koymaya’ da nesih denir. Bir âyetteki hükmün başka âyetle hafifletilmesi böyledir. Birinci âyete mensuh ikincisine nâsih denir. Buna göre bir kişinin, yazdığı bir yazıyı bir başka yere aktarması nesihtir. BuKADININ DÖVÜLMESI
GİRİŞ Nisa 34. âyette “Nüşuzundan korktuğunuz kadınlarınıza öğüt verin/güzel sözler söyleyin, yataklarından ayrılın ve onları (oraya) darb edin” emirleri yer alır. Nüşûz =نُشُوزً, gideceği zaman oturduğu yerden hafifçe kalkmaktır. Darb =ضرب, bir şeyi bir şeyin üstüne vurmak veya sabitlemektir. Hemen hemen her iş içinkullanılandarb
SÜLEYMANIYE VAKFI
Süleymaniye Vakfı – Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi olarak 2011 yılı Ocak ayının ikinci haftası ile Haziran ayının dördüncü haftasında, dünyanın en kuzeyinde, kutuplara en yakın yerleşim yeri olan Norveç’in Tromso şehrine iki seyahat gerçekleştirip gözlemler yaptık. KURUCUMUZ - SÜLEYMANIYE VAKFI - SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE 1987’de İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi oldu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Halen bu görevi sürdürmekte olan Prof. Dr.Abdulaziz
RUHU’L-MAANI
Ruhu'l-Maani fi Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim ve's-Seb'il-Mesani. Yayın Türü. Kitap. Dili. Arapça. Yazarı. Allame Ebu'l-Fadl Şihabuddin es-Seyyid Mahmud el-Alusi. Tahkik Eden. ABDULAZIZ BAYINDIR, AUTHOR AT SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE Arapça, Fransızca ve İngilizce bilen Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, evli ve dört çocuk babasıdır. 2018 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki öğretim üyeliğinden emekli oldu. Halihazırda Süleymaniye Vakfı Genel Başkanlığınıyürütmektedir.
KADINLARIN CUMA NAMAZI Beş vakit namazdan farklı olarak mutlaka cemaatle kılınması gerekli olan Cuma namazı Yüce Rabbimizin erkek-kadın ayırımı yapmaksızın Kur’an’ın Cuma sûresinin 9. âyetiyle emrettiği bir namazdır. Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed de ayırım yapmamış, Cuma namazı erkekler gibi kadınlara da meşrulaştırılmıştır. Ancak meşrû mazeretler sebebiyleerkeklere olduğu
İSLAM KAVRAMI
İslam Kavramı. Tarih boyunca insanların yüz yüze kaldığı, çeşitli sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal çatışmaların arka planına baktığımızda, kavram kargaşasına sebep olacak bir şekilde bazı kavramlara özünden uzak anlamlar yüklenildiğine şahit oluruz. Bu konuda bilerek veya bilmeyereküzerinde en çok
SAHUR VE İFTAR
Sahur ve İftar. Sahur kelimesi, kök olarak başta kırmızı renk olmak üzere birçok renk cümbüşlerinin göründüğü zaman kesitinde yenilen yemek demektir. Sihir kelimesi de bu kökten gelir. Çünkü sihir yapan kişi renk cümbüşleri ile değişik görüntüleri arz ediyor. Aynı EVINIZIN İMSAK VE NAMAZ VAKITLERINI ÖĞRENIN! Evinizin İmsak ve Namaz Vakitlerini Öğrenin! !!LÜTFEN DİKKAT!! İmsakiyenizi öğrenmeden önce harita bilgisinde yaz saati kısmının evet olduğuna dikkat edin. Eğer hayır olarak çıkıyorsa onu evet yaparak takviminizi hazırlayınız. GÜNCEL: İmsakiyenizi bulunduğunuz il NESIH VE RECIM CEZASI Nesih sözlükte, ‘iki şeyi yan yana getirip birindeki yazıyı diğerine aktarma’ anlamına gelir. ‘Bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koymaya’ da nesih denir. Bir âyetteki hükmün başka âyetle hafifletilmesi böyledir. Birinci âyete mensuh ikincisine nâsih denir. Buna göre bir kişinin, yazdığı bir yazıyı bir başka yere aktarması nesihtir. BuKADININ DÖVÜLMESI
GİRİŞ Nisa 34. âyette “Nüşuzundan korktuğunuz kadınlarınıza öğüt verin/güzel sözler söyleyin, yataklarından ayrılın ve onları (oraya) darb edin” emirleri yer alır. Nüşûz =نُشُوزً, gideceği zaman oturduğu yerden hafifçe kalkmaktır. Darb =ضرب, bir şeyi bir şeyin üstüne vurmak veya sabitlemektir. Hemen hemen her iş içinkullanılandarb
KURUCUMUZ - SÜLEYMANIYE VAKFI - SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE 1987’de İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi oldu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Halen bu görevi sürdürmekte olan Prof. Dr.Abdulaziz
RUHU’L-MAANI
Ruhu'l-Maani fi Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim ve's-Seb'il-Mesani. Yayın Türü. Kitap. Dili. Arapça. Yazarı. Allame Ebu'l-Fadl Şihabuddin es-Seyyid Mahmud el-Alusi. Tahkik Eden. EVINIZIN İMSAK VE NAMAZ VAKITLERINI ÖĞRENIN! Evinizin İmsak ve Namaz Vakitlerini Öğrenin! !!LÜTFEN DİKKAT!! İmsakiyenizi öğrenmeden önce harita bilgisinde yaz saati kısmının evet olduğuna dikkat edin. Eğer hayır olarak çıkıyorsa onu evet yaparak takviminizi hazırlayınız. GÜNCEL: İmsakiyenizi bulunduğunuz il ABDULAZIZ BAYINDIR, AUTHOR AT SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE Arapça, Fransızca ve İngilizce bilen Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, evli ve dört çocuk babasıdır. 2018 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki öğretim üyeliğinden emekli oldu. Halihazırda Süleymaniye Vakfı Genel Başkanlığınıyürütmektedir.
KADININ DÖVÜLMESI
GİRİŞ Nisa 34. âyette “Nüşuzundan korktuğunuz kadınlarınıza öğüt verin/güzel sözler söyleyin, yataklarından ayrılın ve onları (oraya) darb edin” emirleri yer alır. Nüşûz =نُشُوزً, gideceği zaman oturduğu yerden hafifçe kalkmaktır. Darb =ضرب, bir şeyi bir şeyin üstüne vurmak veya sabitlemektir. Hemen hemen her iş içinkullanılandarb
İSLAM KAVRAMI
İslam Kavramı. Tarih boyunca insanların yüz yüze kaldığı, çeşitli sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal çatışmaların arka planına baktığımızda, kavram kargaşasına sebep olacak bir şekilde bazı kavramlara özünden uzak anlamlar yüklenildiğine şahit oluruz. Bu konuda bilerek veya bilmeyereküzerinde en çok
İCARET VE AİZ
t İcaret v e f aİz p rof.d r.a bdulazİz b ayindir sÜleymanİye vakfi yayinlari İstanbul – 2007 2. BAKARA SURESI 110. AYET “Namazı tam kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliğin karşılığını Allah’ın katında bulursunuz. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır.”(Bakara 2/110) “Namazı tam kılın”(Bakara 2/110) “Allah Nuh‘a buyurduğunu, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve ADETLI KADININ ORUCU VE NAMAZI Tevrat’ta, adetli veya lohusa kadının ibadeti ile ilgili yasak yoktur. Eğer olsa veya yeni bir yasak gelseydi, nesih kuralı gereği, Kur’an’da açıkça yer alırdı. Böyle olmadığına göre bazı rivayetlere dayanıp adetli kadının namazı, orucu ve eline Kur’an’ı alıp okuması ile ilgili yasak koymak, gerçeğibırakıp
HERKESIN BILDIĞI NAMAZ Herkesin Bildiği Namaz. Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz.SÜLEYMANIYE VAKFI
Süleymaniye Vakfı – Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi olarak 2011 yılı Ocak ayının ikinci haftası ile Haziran ayının dördüncü haftasında, dünyanın en kuzeyinde, kutuplara en yakın yerleşim yeri olan Norveç’in Tromso şehrine iki seyahat gerçekleştirip gözlemler yaptık. KURUCUMUZ - SÜLEYMANIYE VAKFI - SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE 1987’de İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi oldu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Halen bu görevi sürdürmekte olan Prof. Dr.Abdulaziz
RUHU’L-MAANI
Ruhu'l-Maani fi Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim ve's-Seb'il-Mesani. Yayın Türü. Kitap. Dili. Arapça. Yazarı. Allame Ebu'l-Fadl Şihabuddin es-Seyyid Mahmud el-Alusi. Tahkik Eden. NAMAZ İBADETI VE DETAYLARI Namaz, alış verişten hayırlı bedeni (bedeni, mali, hem bedeni hemde mali ibadetler içinde) bir ibadettir: 62/9. Hayatımızı namaz ibadetinin içine sıkıştırmamak: 62/10, 73/20. Namazı isteksiz kılmamak: 4/77, 142, 9/54, 9/54. Namaz ve münafıklık ilişkisi: Mâun suresi, 4/142, 5/53, 9/54, 107/1-6. MÂİDE SÛRESİ 6. ÂYET BAĞLAMINDA AYAĞA MESH MESELESİ iii ÖZ Mâide Sûresi 6. Âyet Bağlamında Ayağa Mesh Meselesi, Ayşe Ulya ÖZEK Fıkıhta, abdest alırken ayaklara yapılacak işlem hususunda ilk dönemden itibaren bir ihtilaf söz konusudur. KADINLARIN CUMA NAMAZI Beş vakit namazdan farklı olarak mutlaka cemaatle kılınması gerekli olan Cuma namazı Yüce Rabbimizin erkek-kadın ayırımı yapmaksızın Kur’an’ın Cuma sûresinin 9. âyetiyle emrettiği bir namazdır. Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed de ayırım yapmamış, Cuma namazı erkekler gibi kadınlara da meşrulaştırılmıştır. Ancak meşrû mazeretler sebebiyleerkeklere olduğu
KUR'ÂN’DA NAMAZ VAKITLERI Kur’ân’da Namaz Vakitleri. Genel anlayışın aksine gündüz, geceden önce gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ EVINIZIN İMSAK VE NAMAZ VAKITLERINI ÖĞRENIN! Evinizin İmsak ve Namaz Vakitlerini Öğrenin! !!LÜTFEN DİKKAT!! İmsakiyenizi öğrenmeden önce harita bilgisinde yaz saati kısmının evet olduğuna dikkat edin. Eğer hayır olarak çıkıyorsa onu evet yaparak takviminizi hazırlayınız. GÜNCEL: İmsakiyenizi bulunduğunuz ilSAHUR VE İFTAR
Sahur ve İftar. Sahur kelimesi, kök olarak başta kırmızı renk olmak üzere birçok renk cümbüşlerinin göründüğü zaman kesitinde yenilen yemek demektir. Sihir kelimesi de bu kökten gelir. Çünkü sihir yapan kişi renk cümbüşleri ile değişik görüntüleri arz ediyor. Aynı NESIH VE RECIM CEZASI Nesih sözlükte, ‘iki şeyi yan yana getirip birindeki yazıyı diğerine aktarma’ anlamına gelir. ‘Bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koymaya’ da nesih denir. Bir âyetteki hükmün başka âyetle hafifletilmesi böyledir. Birinci âyete mensuh ikincisine nâsih denir. Buna göre bir kişinin, yazdığı bir yazıyı bir başka yere aktarması nesihtir. BuSÜLEYMANIYE VAKFI
Süleymaniye Vakfı – Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi olarak 2011 yılı Ocak ayının ikinci haftası ile Haziran ayının dördüncü haftasında, dünyanın en kuzeyinde, kutuplara en yakın yerleşim yeri olan Norveç’in Tromso şehrine iki seyahat gerçekleştirip gözlemler yaptık. KURUCUMUZ - SÜLEYMANIYE VAKFI - SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE 1987’de İslam İktisadıyla ilgili çalışmalarıyla da Kelam ve İslam Hukuku dalında Doçent oldu. 1993’te Süleymaniye Vakfı’nı kurdu. 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi oldu. 2003 yılında ise İslam Hukuku Profesörü oldu. Halen bu görevi sürdürmekte olan Prof. Dr.Abdulaziz
RUHU’L-MAANI
Ruhu'l-Maani fi Tefsiri'l-Kur'ani'l-Azim ve's-Seb'il-Mesani. Yayın Türü. Kitap. Dili. Arapça. Yazarı. Allame Ebu'l-Fadl Şihabuddin es-Seyyid Mahmud el-Alusi. Tahkik Eden. NAMAZ İBADETI VE DETAYLARI Namaz, alış verişten hayırlı bedeni (bedeni, mali, hem bedeni hemde mali ibadetler içinde) bir ibadettir: 62/9. Hayatımızı namaz ibadetinin içine sıkıştırmamak: 62/10, 73/20. Namazı isteksiz kılmamak: 4/77, 142, 9/54, 9/54. Namaz ve münafıklık ilişkisi: Mâun suresi, 4/142, 5/53, 9/54, 107/1-6. MÂİDE SÛRESİ 6. ÂYET BAĞLAMINDA AYAĞA MESH MESELESİ iii ÖZ Mâide Sûresi 6. Âyet Bağlamında Ayağa Mesh Meselesi, Ayşe Ulya ÖZEK Fıkıhta, abdest alırken ayaklara yapılacak işlem hususunda ilk dönemden itibaren bir ihtilaf söz konusudur. KADINLARIN CUMA NAMAZI Beş vakit namazdan farklı olarak mutlaka cemaatle kılınması gerekli olan Cuma namazı Yüce Rabbimizin erkek-kadın ayırımı yapmaksızın Kur’an’ın Cuma sûresinin 9. âyetiyle emrettiği bir namazdır. Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed de ayırım yapmamış, Cuma namazı erkekler gibi kadınlara da meşrulaştırılmıştır. Ancak meşrû mazeretler sebebiyleerkeklere olduğu
KUR'ÂN’DA NAMAZ VAKITLERI Kur’ân’da Namaz Vakitleri. Genel anlayışın aksine gündüz, geceden önce gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ EVINIZIN İMSAK VE NAMAZ VAKITLERINI ÖĞRENIN! Evinizin İmsak ve Namaz Vakitlerini Öğrenin! !!LÜTFEN DİKKAT!! İmsakiyenizi öğrenmeden önce harita bilgisinde yaz saati kısmının evet olduğuna dikkat edin. Eğer hayır olarak çıkıyorsa onu evet yaparak takviminizi hazırlayınız. GÜNCEL: İmsakiyenizi bulunduğunuz ilSAHUR VE İFTAR
Sahur ve İftar. Sahur kelimesi, kök olarak başta kırmızı renk olmak üzere birçok renk cümbüşlerinin göründüğü zaman kesitinde yenilen yemek demektir. Sihir kelimesi de bu kökten gelir. Çünkü sihir yapan kişi renk cümbüşleri ile değişik görüntüleri arz ediyor. Aynı NESIH VE RECIM CEZASI Nesih sözlükte, ‘iki şeyi yan yana getirip birindeki yazıyı diğerine aktarma’ anlamına gelir. ‘Bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koymaya’ da nesih denir. Bir âyetteki hükmün başka âyetle hafifletilmesi böyledir. Birinci âyete mensuh ikincisine nâsih denir. Buna göre bir kişinin, yazdığı bir yazıyı bir başka yere aktarması nesihtir. Bu İLETIŞIM - SÜLEYMANIYE VAKFI - SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THISPAGE
Süleymaniye Vakfı. Adres: Süleymaniye, Hoca Gıyasettin Mah. Şifahane Sok. No:14 34134 Fatih / İstanbul. Telefon: (+90) 212 513 00 93. Fax: (+90) 212 511 21 69 SÜLEYMANIYE VAKFI KÜTÜPHANESITRANSLATE THIS PAGE Yayın Türü. Kitap Süreli Yayın. Kategori. Ahlak Ansiklopedi Bibliyografya Dil-Sözlük Dinler Tarihi Hıristiyanlık Dua Kitapları Fıkıh Fıkıh Usulü Genel Hadis Usulü Hadis-Sünnet Uydurma Hadisler Kelam-Akaid Kur'an Kur'an İlimleri Mezhepler TarihiSiyer Süreli
ABDULAZIZ BAYINDIR, AUTHOR AT SÜLEYMANIYE VAKFITRANSLATE THIS PAGE Arapça, Fransızca ve İngilizce bilen Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, evli ve dört çocuk babasıdır. 2018 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki öğretim üyeliğinden emekli oldu. Halihazırda Süleymaniye Vakfı Genel Başkanlığınıyürütmektedir.
KUR'ÂN’DA NAMAZ VAKITLERI Kur’ân’da Namaz Vakitleri. Genel anlayışın aksine gündüz, geceden önce gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَİCARET VE AİZ
t İcaret v e f aİz p rof.d r.a bdulazİz b ayindir sÜleymanİye vakfi yayinlari İstanbul – 2007 2. BAKARA SURESI 110. AYET “Namazı tam kılın, zekâtı verin. Kendiniz için önceden yaptığınız her iyiliğin karşılığını Allah’ın katında bulursunuz. Yaptığınız her şeyi gören Allah’tır.”(Bakara 2/110) “Namazı tam kılın”(Bakara 2/110) “Allah Nuh‘a buyurduğunu, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve 2. BAKARA SURESI 62. AYET Ayet - Süleymaniye Vakfı. 2. Bakara Suresi 62. Ayet. “ (Muhammed’e) inananlar ile Yahudi, Hristiyan ve Sabiîler’den Allah’a ve ahiret gününe inanan ve iyi işler yapanların ödülleri Sahipleri (Rableri) katındadır. Onların üzerinde korku olmaz, üzüntü de çekmezler.” (Bakara 2/62) Günümüzde bazıkimselerin diyalog
İSLAM KAVRAMI
İslam Kavramı. Tarih boyunca insanların yüz yüze kaldığı, çeşitli sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan toplumsal çatışmaların arka planına baktığımızda, kavram kargaşasına sebep olacak bir şekilde bazı kavramlara özünden uzak anlamlar yüklenildiğine şahit oluruz. Bu konuda bilerek veya bilmeyereküzerinde en çok
2. BAKARA SURESI 34. AYET 2. Bakara Suresi 34. Ayet - Süleymaniye Vakfı. 2. Bakara Suresi 34. Ayet. “Meleklere “Âdem’e secde edin!” dediğimizde hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı, büyüklenerek direndi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 2/34) Bakara 34.ayette geçen “kendini doğrulara kapatanlardan oldu” HERKESIN BILDIĞI NAMAZ Herkesin Bildiği Namaz. Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz.MENU
* Araştırmalar
*
*
* Kur’an Araştırmaları * Fıkıh Araştırmaları * Hadis Araştırmaları * Akaid Araştırmaları*
* Helal Gıda Araştırmaları * Tarih Araştırmaları * Fıtrat ve Tıp Araştırmaları * Diğer Araştırmalar* Bülten
* Basın Bülteni
* Hocalara Sorun
* Köşe Yazıları
* Yazılar
* Çalışmalarımız*
*
* Allah’ın Bilgisi ve Kader * Tefsir Çalışmaları * Meal Çalışmaları* Başörtüsü
* Diyanet
* Kuran Dersleri
* İslam İktisadı
* Sizden Gelen İmsak ve Vakit Gözlemleri * Süleymaniye Vakfı Takvim* Sizden Gelenler
* Eleştiriler
* Fetva
* Hac
* Kadın
* Kandil Geceleri
* Kuran’da Peygamberler* Kurban
* Ramazan ve Oruç
* Kutsanan Gelenek ve Kur’an* Miras
* Namaz
* Nikah/Evlilik
* Risale-i Nur ve Said Nursi* Röportajlar
* Yorumlu Haber
* __
* Araştırmalar
* Kur’an Araştırmaları * Fıkıh Araştırmaları * Hadis Araştırmaları * Akaid Araştırmaları * Helal Gıda Araştırmaları * Tarih Araştırmaları * Fıtrat ve Tıp Araştırmaları * Diğer Araştırmalar* Bülten
* Basın Bülteni
* Hocalara Sorun
* Köşe Yazıları
* Yazılar
* Çalışmalarımız * Allah’ın Bilgisi ve Kader * Tefsir Çalışmaları * Meal Çalışmaları* Başörtüsü
* Diyanet
* Kuran Dersleri
* İslam İktisadı
* Sizden Gelen İmsak ve Vakit Gözlemleri * Süleymaniye Vakfı Takvim* Sizden Gelenler
* Eleştiriler
* Fetva
* Hac
* Kadın
* Kandil Geceleri
* Kuran’da Peygamberler* Kurban
* Ramazan ve Oruç
* Kutsanan Gelenek ve Kur’an* Miras
* Namaz
* Nikah/Evlilik
* Risale-i Nur ve Said Nursi* Röportajlar
* Yorumlu Haber
*
*
*
*
1
2
17 Mart
DUYURU
11 Şubat
KİTAP VE HİKMET DERGİSİ 28. SAYI__
__
__
standard-title Süleymaniye VakfıSÜLEYMANIYE VAKFI
Paylaş
* __
* __
* __
SON EKLENENLER
26
Mart
BÜTÜN NEBILER ORTADOĞU’YA MI GELDI? Allah’ın bütün elçilerinin sadece belli bir coğrafyaya gönderildiğini düşünmek yanıltıcıdır. Kur’an bu konuya açıklık getirmiştir: “Biz, her resulü/âyetlerimizi tebliğ eden elçiyi kendi halkının dili ile göndeririz ki her şeyi onlara açık açık anlatsın. Bundan sonra Allah, (sapıklığın) gereğini yapanı sapık sayar, (doğru yolda olmanın) gereğini yapanı da yoluna kabul eder. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur.” (İbrahim, 4) Ayetten anlaşılacağı üzere her bir topluma kendi içlerinden ve anadillerini konuşan elçiler gönderilmiştir. İlgili diğer ayetler şöyledir: “Her toplumun(ümmetin) bir elçisi vardır. Elçileri yanlarına geldiği zaman, aralarında hakka uygun şekilde hükmedilir. Onlara haksızlık yapılmaz.” (Yunus, 47) “Her toplumdan (ümmetten) bir şahit getirdiğimiz zaman onların hali nice olacaktır!? Seni de bunlara şahit getireceğiz. Ayetleri görmezlikte direnenler (kâfirler) ve Resule / Elçinin getirdiği ayetlere başkaldıranlar, o gün toprağa karışıp kaybolmuş olmayı ne kadar çok isterler. Ama olup biten hiçbir şeyi Allah’tan gizleyemeyeceklerdir.” (Nisa, 41-42) “Ayetleri görmezlikten gelenler (kafirler) derler ki “Ona Rabbinden bir mucize (ayet) indirilseydi ya!” Sen sadece uyarıcısın. Her topluluğun bir yol göstericisi vardır.” (Rad, 7) “Bu gerçeği seninle birlikte gönderdik ki, müjdeler veresin ve uyarılarda bulunasın. Her toplumun(ümmetin) geçmişinde mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur. Eğer sana yalancı diyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de elçilerine yalancı demişlerdi. Hâlbuki elçileri onlara belgelerle19
Mart
ŞİA’DA TAKİYYE KİMLİĞİNİ GİZLEMEK Arapça و ق ي kökünden türemiş olan “تقية = takıyye” kelimesi; “korunmak”, “çekinmek” ve “sakınmak” anlamlarına gelmektedir. Takva bilinciyle ihtiyatlı davranan, haram işlemekten sakınan ve salih amel işleyerek nefsini her türlü kötülükten koruyan kimseye “takiyy” denilmektedir. Takıyye kelimesi lafız olarak Kur’ân-ı Kerim’de geçmez. Ancak aynı kökten olan “=تقاة tukah” sözü Âl-i İmrân suresinin 28. ayetinde yer alır. Takıyye kelimesinin “takva” kelimesiyle kök ve anlam bakımından irtibatı vardır. Çünkü hem takvanın hem de takıyyenin temelini korku ve korunma oluşturur. Takıyyenin ıstılahi manası, “Açık ve muhtemel tehlikeden korunmak maksadıyla inancın gizlenmesi” olarak tarif edilmiştir. İnsanın can tehlikesi dolayısıyla gerçek inancını gizlemesi Kur’ân-ı Kerim’e de kolaylıkla dayandırılabileceği için can tehlikesi söz konusu olduğunda kişinin kalbindeki inancını gizleyebileceği ruhsatı hemen her mezhep tarafından kabul edilmiş bir vakıadır. Söz konusu ruhsatın delili de Peygamber (sav)’in, Ammar b. Yâsir’in davranışını tasvip etmesidir. Olayın şöyle gerçekleştiği rivayet edilir: Ammar b. Yâsir Mekke müşrikleri tarafından anne ve babasıyla birlikte yakalanır ve sırf imanlarından dolayı akla gelmedik işkencelere maruz kalırlar. Efendimiz (sav) onların yanından geçerken, “Ey Yasir ailesi! Sabredin, yeriniz cennettir.” buyurur. Ammar’ın anne ve babasını Mekke müşrikleri işkence yapıp öldürürler. Böylece Ammar (ra)’ın annesi ve babası, İslam’ın ilk şehitleri olurlar. Annesini ve babasını gözlerinin önünde ve işkenceler altında06
Şubat
PARA PİYASASI VE MAL PİYASASI Ticaret mal üzerinden, faizli işlemler de daha çok para üzerinden yürütüldüğü için iki farklı piyasa doğmuştur; bunlar para piyasası ve mal piyasasıdır. Bunların ayrı kurum ve kuruluşları vardır. Para piyasası kurumları finansal kesimi, mal piyasası kurumları da malî kesimi oluşturur. Bu iki kesimi birbirinden ayıran faizdir. Mal piyasaları değişken, para piyasaları sabit olur. Fiyatlar mal piyasasında, faiz ise para piyasasında oluşur. Mal piyasalarının değişken olması, işin tabiatı gereğidir. Alım satımda farklı şeyler değiştirildiğinden taraflar ortak noktada buluşmaya çalışırlar. Bu nokta fiyattır. Fiyat, pazara göre oluşur. Bir yerde 15 lira olan bir mal, başka yerde 5 lira olabilir. Para piyasalarının sabit olması da işin tabiatı gereğidir. Çünkü faizli işlemde bedeller aynı özelliktedir. İşçinin elindeki 100 lira ile tüccarın, sanayicinin veya bankanın kasasındaki 100 lira aynıdır. Bu yüzden faizli işlemin lüks semtte olmasıyla bir kenar mahallede olması faiz oranını etkilemez. Alım satımın peşini olduğu gibi vadelisi de olur. Ama faizli işlemin peşini olmaz. Yani hemen ödenecek bir borç olamaz ki onun faizi olsun. İnsanların bir kalem parası kadar küçük bir meblâğı faiz ödeyerek alma adetleri yoktur. Faizli krediler önemli miktarlarda olur. Bankaların kuruluş amaçlarından biri de küçük tasarrufları toplayarak büyük meblâğlar oluşturmaktır. Satın alınan malın miktarı arttıkça fiyatı düşer. Meselâ 1 kalem 1 liradan alınıyorsa27
Ocak
EHL-İ BEYT KAVRAMI VE İMAMLARIN MASUMİYETİ Allah’a ortak koşanların genel özelliklerinden biri sadece Allah’a ait vasıfların başkalarında da var olduğunu öne sürmeleridir. Bunların din anlayışında Allah’a ait yetkiler birçok kişi ile ya da başka varlıklarla paylaşılmış olur. Yetkileri paylaşılmış bir ilah’a ve O’nun ortaklarına (!) tapanları ise Kur’ân müşrik olarak adlandırmaktadır. Maalesef, “Müslümanım” diyen kesimin büyük çoğunluğunun Allah’a ait yetkileri başkalarıyla paylaştırmada, müşriklerden daha cömert davrandığına şahit olmaktayız. Mesela, konumuz gereği Şiîlerin imamlarının masum olduklarıyla ilgili görüşlerini paylaşmak istiyoruz. Şiiler, Ehl-i Beyt imamlarının masum (günahsız) olduğunu iddia etmekte, bu iddialarına Kur’ân’dan delil getirmeye çalışmaktadırlar. Bunun için de Ahzap suresi 33. ayetini ellerinden geldiğince tahrif etmektedirler. “Tathir” ayeti diye isimlendirdikleri bu ayetle Ehl-i Beyt imamlarının günahsız/masum kılındıkları ileri sürülmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması açısından önce Ehl-i Beyt kavramının ne demek olduğunu anlatmaya ve bundan sonra Kur’ân’da bu kavramla kimlerin kastedildiğini göstermeye çalışalım: Arapça “Ehl-i Beyt” kelimesi “aile”, “ev halkı, sakinleri” anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ise bu kelimeden Nebîmiz (a.s.)’ın ailesi ve ev halkı kastedilmektedir. Yani Ehl-i Beyt, Nebîmizin hanımları ve evlatlarıdır. Bir Müslüman Allah’ın Nebî’sini ve Ehl-i Beyt’ini sevmelidir. Sevmeyenin imanı şüphelidir. Allah Kur’ân’da şöyle buyurmaktadır: النَّبِيُّ أَوْلَىٰ بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنْفُسِهِمْ ۖ وَأَزْوَاجُهُ أُمَّهَاتُهُمْ Nebî, müminler için kendi canlarından önce gelir; eşleri de onların anneleridir… (AhzâbSalı
31 Mart, 2020
KURAN SOHBETLERI – ARAF SURESI 53-56. AYETLER Süleymaniye Vakfı Ana Bina,Saat: 19:00Cumartesi
28 Mart, 2020
HIKMET ÇALIŞMALARI – MUSIBETTEN DERS ÇIKARMA ZAMANI Süleymaniye Vakfı Ana Bina,Saat: 11:00* Bağışta bulun
* Fıtrat TV
* SUSEM
* Fıtrat Radyo
* Kütüphanemiz
* Süleymaniye Vakfı TakvimiYAZARLARIMIZ
*
Abdulaziz Bayındır*
Abdullah Bayındır
*
Abdurrahman Yazıcı*
Aydın Mülayim
*
Cemal Necim
*
Enes Alimoglu
*
Erdem Uygan
*
Fatih Orum
*
Fehmi Çeçen
*
Harun Ünal
*
Hatice Bayındır
*
Hişam Alabed
*
Mustafa Evli
*
Ömer Mahmut Kuzanlı*
Servet Bayındır
*
Vedat Yilmaz
*
Yahya Şenol
*
Zeki Bayraktar
SUSEM HOCALARIMIZ
*
Abdulaziz Bayındır*
Abdullah Bayındır
*
Abdurrahman Yazıcı*
Cüneyt Coşkun
*
Erdem Uygan
*
Fatih Orum
*
Osman Demir
*
Servet Bayındır
*
Yahya Şenol
__
__
KURAN ARAŞTIRMALARILoading…
DE KI “NE DERSINIZ?! YA O ALLAH KATINDANSA! “De ki “Ne dersiniz?! Ya O Allah Katındansa!..” Kur’an’ın Allah’ın kitabı olup olmadığı sorusu, kendisini Müslüman kabul eden bir ailede yetişmiş biri için kolayca sorulabilecek bir soru değildir. Hele de bu kişi, dinini öyle veya böyle yaşamak çabasında olan bir ailenin ferdi olmuşsa böyle bir soruyu aklına dahi getirmeyi günah sayan görüşlerle karşılaşması işten bile değildir. Fakat içine doğduğunuz toplum kendisini hangi dinden sayarsa saysın şu ayete göre bu soru mutlaka sorulmalı değil mi? “Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun” dense, “Hayır! Biz atalarımızı hangi yolda bulmuşsak ona uyarız” derler. Peki, ataları akıllarını bir şeye çalıştırmamış ve doğru yola da girmemişlerse yine uyacaklar mı?” (Bakara Suresi 2/170) Ayete göre hayatımızın bir döneminde “Allah’ın indirdiğine uyun” sözü ile karşılaştığımızda vereceğimiz cevap hayati önem taşımaktadır. Vermememiz gereken cevap ayette son derece açıktır. Atalarımızın yoluna sorgusuz sualsiz uymamızın kabul edilmemesi, o yolun ve dolayısıyla bize din diye sunulabilecek her yolun sorgulanması ve bir takım testlere tabi tutulması gerekliliğini doğurur. Ayette ataların dininin yanlışlığından ya da doğruluğundan bahsedilmiyor. Ancak yanlış olma ihtimalinin dikkate alınması gerektiği, çünkü Allah’ın dininden başkasının kabul edilemeyeceği vurgulanıyor. Bize “Allah’ın indirdiğine uy” dendiğinde “ben büyüklerimden ne gördüysem ona uyarım” sözü cevap olarak kabul edilmiyorsa ne yapabiliriz? Yapacağımız tek şey Allah’ın indirdiğine uymayıErdem Uygan
16. Oca 2016
TESLIM OLMAK YA DA OLMAMAK! İŞTE BÜTÜN MESELE! Şöyle bir cümle kuralım: “Osman’ın arabasından daha güzelini mi bulacaklar, herkes onu çok beğenir.” Bu cümlede herkesin beğendiği şey Osman mıdır yoksa Osman’ın arabası mı? Aslında bu sorunun sorulması bile abestir. Zira bu cümleden Osman’ın arabasının beğenildiği açıkça anlaşılmaktadır. Belki Osman’ı da herkes beğeniyor olabilir, ancak belli ki anlatılmak istenen o değildir. Türkçemizde belirtili isim tamlaması olarak bilinen ve her dilde aynı şekilde kullanılan bu ifade tarzında konu tamlayan değil tamlanandır. “Osman’ın arabası” isim tamlamasında da konu Osman değil, arabadır. “Osman’ın”kelimesi sadece herhangi bir arabadan değil, özel bir arabadan bahsedildiğini göstermek için yani ifadeyi “tamlamak” için kullanılmıştır. İşte Allah’ın kitabını okurken de bu basit ifade şekline dikkat etmemiz gerekir: “Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, isteyerek veya istemeyerek ona teslim olmuştur. O’na döndürüleceklerdir.” (Al-i İmran Suresi 3/83) Ayet Allah’ın dininden bahsediyor ve devamındaki cümlede zamir kullanılarak “ona teslim olmuştur” ifadesine yer veriliyor. Aslında müdahale edilmediği takdirde her okuyan “o” zamirinin Allah’a değil, Allah’ın dinine gittiğini görebilecekken meal “O’na teslim olmuştur” şeklinde yazılırsa anlam bir anda değişiyor. Gerçekte teslim olunan, Allah’ın dini iken “O’na” şeklinde yazılınca zamir Allah’ı gösterir hale geliyor. Peki Allah’a teslim olan zaten Allah’ın dinine teslim olmuş olmaz mı? Bu ayetteErdem Uygan
14. Ara 2015
BÜTÜN NEBILER ORTADOĞU’YA MI GELDI? Allah’ın bütün elçilerinin sadece belli bir coğrafyaya gönderildiğini düşünmek yanıltıcıdır. Kur’an bu konuya açıklık getirmiştir: “Biz, her resulü/âyetlerimizi tebliğ eden elçiyi kendi halkının dili ile göndeririz ki her şeyi onlara açık açık anlatsın. Bundan sonra Allah, (sapıklığın) gereğini yapanı sapık sayar, (doğru yolda olmanın) gereğini yapanı da yoluna kabul eder. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur.” (İbrahim, 4) Ayetten anlaşılacağı üzere her bir topluma kendi içlerinden ve anadillerini konuşan elçiler gönderilmiştir. İlgili diğer ayetler şöyledir: “Her toplumun(ümmetin) bir elçisi vardır. Elçileri yanlarına geldiği zaman, aralarında hakka uygun şekilde hükmedilir. Onlara haksızlık yapılmaz.” (Yunus, 47) “Her toplumdan (ümmetten) bir şahit getirdiğimiz zaman onların hali nice olacaktır!? Seni de bunlara şahit getireceğiz. Ayetleri görmezlikte direnenler (kâfirler) ve Resule / Elçinin getirdiği ayetlere başkaldıranlar, o gün toprağa karışıp kaybolmuş olmayı ne kadar çok isterler. Ama olup biten hiçbir şeyi Allah’tan gizleyemeyeceklerdir.” (Nisa, 41-42) “Ayetleri görmezlikten gelenler (kafirler) derler ki “Ona Rabbinden bir mucize (ayet) indirilseydi ya!” Sen sadece uyarıcısın. Her topluluğun bir yol göstericisi vardır.” (Rad, 7) “Bu gerçeği seninle birlikte gönderdik ki, müjdeler veresin ve uyarılarda bulunasın. Her toplumun(ümmetin) geçmişinde mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur. Eğer sana yalancı diyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de elçilerine yalancı demişlerdi. Hâlbuki elçileri onlara belgelerleFehmi Çeçen
26. Mar 2020
ALLAH’A NASIL İNANIRSINIZ? Yeri geldiğinde “… Ama ben de Allah’ıma, O’nun var ve bir olduğuna inanıyorum!” diyen; fakat Allah’ın emir ve yasaklarını hiçe sayıp sanki O yokmuş gibi davrananlara rastlamışsınızdır. “Ama ben de inanıyorum!” cümlesinin bir savunma ya da bir teselli/avunma psikolojisi ile kurulduğunu anlamak fazla zor olmasa gerektir. Biz burada bu cümlelerin ne amaçla kurulduğundan ziyade, neticesinde sahibi için bir değer ifade edip etmeyeceği üzerinde durmak istiyoruz. Bu yüzden başlıktaki sorumuzu bir kez daha tekrar edip başka sorular da soracağız: Allah’a nasıl inanırsınız? İnandığınızı söylerken O’na tam manasıyla güvenir misiniz? O’nu kendinize yakın mı bilirsiniz, uzak mı? O’na aracısız bir şekilde direkt olarak ulaşabileceğinize ve isteklerinizi arz edebileceğinize inanır mısınız? Yoksa O’na olan inancınıza birtakım yanlış şeyler mi karıştırırsınız? Bu soruların cevaplarını Allah’ın varlığına da birliğine de inanan; ama bu inançlarına birtakım yanlışlar katan, O’na tam manasıyla güvenmeyen, O’nu kendilerine uzak bilip yakınlaşmak için aracılar edinen ve bu yüzden “müşrik” olarak vasıflandırılan Mekkelileri (Mekke müşriklerini) anlatan ayetleri okuyarak cevaplandırmaya çalışalım: Kur’an’ın nazil olduğu dönemde yaşamış olan müşriklerin Allah inançlarını haber veren bir ayette Cenâb-ı Hak, Resûlullâh’a hitaben şöyle buyurmuştur: وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ “Onlara: ‘Gökleri ve yeri yaratan, Güneş’i ve Ay’ı hizmete sokanYahya Şenol
16. Nis 2019
KUR’ÂN’DA ŞEYTAN KAVRAMI Giriş Bu yazıda Kur’ân’da birçok yerde geçen şeytan kelimesinin anlamına ve neye delalet ettiğini ortaya koymaya çalışacağız. Bu sebeple yazıya şeytan kelimesinin Kur’ân’daki kullanımını irdelemeden önce sözlük açısından ne manaya geldiğiyle başlamak istiyoruz. Arapça’da Şeytan Kelimesi Şeytan kelimesi, Arapça ş-t-n (شَطَنَ) fiilinden türemiştir. Ş-t-n fiili, uzaklaşmak manasına gelen bir fiildir. Şeytan kelimesi, kibirlenip isyankâr olan ve kötülük eden her hayvan, cin veya insan için kullanılır. Kelimenin ayrıca, yanmak ve yok olmak manasına geldiği de söylenmiştir. Sözlüklerden anlaşılacağı üzere, “şeytan” kelimesi Arapçada genel olarak, insan veya cin olsun, doğrudan uzaklaşan ve Allah’ın emirlerine başkaldıran herkes için kullanılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Şeytan Şeytan kelimesi tekil ve marife (bilinen) olarak (الشَّيطان) Kur’ân’da 68 ayette geçmektedir. Çoğul çekimi olan şeyâtîn (الشَّياطين) şeklinde 17, nekra (شيطاناً) şekliyle 2 ve “onların şeytanları” manasına gelen (شياطينهم) şeklinde 1 ayette geçmektedir. Allah Teâlâ, İblis’i Âdem (a.s.)’a secde emrine başkaldırması sebebiyle şeytan olarak nitelendirmiştir. İblis böyle yapmakla haktan (doğrudan) uzaklaşmış ve Allah’a meydan okuyucu bir tavra bürünmüştür: “Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” (İsra 17/62). Âdem (a.s.) ve eşi, Şeytan’ın (İblis’in) ilk kurbanları olmuştur. Onun vesvesesine kulak vermeleriHişam Alabed
24. Oca 2019
RUH, ALLAH’TAN GELEN BILGI VE BILGIYI DEĞERLENDIRME YETENEĞI Kur’an’da ruh kelimesi, iki anlamda kullanılır. Birincisi Allah’tan gelen bilgi, ikincisi de insanlar ile cinlere yüklenen ve onların, ulaşabildikleri bilgileri değerlendirmelerini ve imtihan edilebilir hale gelmelerini sağlayan yetenektir. Allah, kendi bilgisinden meleklere, nebîlere, canlı-cansız bütün varlıklara, tercih ettiği kadar verir ve onlara görevler yükler. Şu âyette ruh, Allah’tan gelen bilgi anlamındadır: وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً . Sana Ruh’u soruyorlar. De ki “Ruh, Rabbimin işidir.” O bilgiden size verilen pek azdır.(İsrâ 17/85) Allah’ın bilgisi, hayallerin ötesinde bir büyüklüğe sahiptir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا . De ki “Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsaydı, bir o kadarını daha ona katsaydık, Rabbimin sözleri tükenmeden deniz tükenirdi.”(Kehf 18/109) وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ . Yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ve sonra yedi deniz daha eklense yine de Allah’ın sözleri bitmez. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.(Lokmân 31/27) Allah’ın bilgisinden insanlara verilen, onların ihtiyaçları kadardır. İlgili âyet şöyledir: لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ Size bir Kitap indirdik;ihtiyacınız olan
Abdulaziz Bayındır20. Tem 2018
KITABI TAHRIF
Allah Teâlâ şöyle buyurur: أَفَتَطْمَعُونَ أَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ. “Şimdi bunların size inanıp güvenmelerini mi bekliyorsunuz? İçlerinden birtakımı, Allah’ın sözünü dinler, akıllarına da yatar, sonra onu başka tarafa çekerler. Bunu, bile bile yaparlar.” (Bakara 2/75) Tahrîf , harf kökündendir. Harf sözlükte uç, kıyı, sivri ve keskin taraf anlamlarına gelir. Sözü Tahrîf ise iki tarafa yüklenebilecek anlamlar taşıyan bir sözü yalnız bir tarafa çekmektir. Kur’ân’ın yasakladığı Tahrîf dine saldırma maksadıyla, kelimeyi yerleşik anlamından çıkarıp diğer anlamına kaydırmaktır. Bu konu şu âyette, örneklerle açıklanmıştır. منَ الَّذِينَ هَادُواْ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَكِن لَّعَنَهُمُ اللّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُونَ إِلاَّ قَلِيلاً “Kimi Yahudiler kelimeleri başka anlamlara çekerek: “سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا/semi’nâ ve asaynâ” = dinledik sana sarıldık/dinledik yakana sarıldık, وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ” isma’ ğayre musmain” = Sana “dinle!” demek haddimize değil ama dinle!/Dinlemezsin ya, dinle! bir de “رَاعـِنَا/râinâ” = bize çoban ol!” derler. Bunu dillerini sivriltip dine saldırma maksadıyla yaparlar. Eğer bunların yerine “اسْمَعْ/isma= bizi dinle!”, “سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا/semi’nâ ve ata’nâ = Dinledik ve içten boyun eğdik”, bir de “انظُرْنَا/unzurnâ Abdulaziz Bayındır10. Tem 2018
NASR SURESININ BAŞINA GELENLER ALLAH’IN ELÇİSİNİN ÖRNEKLİĞİ VE NASR SURESİ Kur’an’ın Medine’de inen Surelerinden Nasr Suresi, Resulullah sonrası dönemde Kur’an’a bütüncül bakışın kaybolması ve yine Kur’an’da Allah tarafından belirtilen Kur’an’ın Kur’an’la – ayetlerin ayetlerle açılanması yönteminin büsbütün terk edilmesi sebebiyle ne yazık ki anlam erozyonuna uğramıştır. Kur’an kendisinde hiçbir şüphe olmayan, mübîn bir kitaptır. Birçok ayette Kur’an kelimesine sıfat olan mübîn ifadesi, insanlar tarafından açıklanmaya ihtiyaç duymayan, kendisi açık olan anlamlarına gelmektedir. Aynı şekilde birçok sure aynı kökten “tibyan” kelimesi kullanılarak “Bunlar o açık Kitab’ın ayetleridir” diye başlar. Bu konuda onlarca ayet örnek verebiliriz. Kur’an’ı yalnız Allah açıklar. Biz insanlara düşen Rabbimizin bu açıklamasını fıtratı bozulmamış bir dimağ (lübb) ile anlamaya çalışmaktır. Bunun böyle olması doğrudan kullukla alakalı bir konudur. Bu konuda yüce Allah şöyle buyurur. الر ۚ كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ ELİF! LÂM! RÂ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. (Hud 11/1) أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir. Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim. (Hud 11/2) O halde Nasr suresini Kur’an bütüncüllüğü içerisinde ele almak ve açıklamayıAbdullah Bayındır
6. Şub 2018
KITAB’IN ALLAH’A AIDIYETININ DELILI OLARAK NEBI’NIN SÖZÜ Allah’tan geldiği iddiasında olan bir kitabın bu iddiasının ispatını Nebî bile olsa bir insana bırakması düşünülemez. Gerçi bugün kendilerine Müslüman diyenlerin büyük çoğunluğu kendi kitaplarının Allah’tan geldiği iddiasına sahip olduğunu bile bilmezler. Bunun birinci sebebi atalarının dininin mensubu olmalarıdır. Yani onlara doğdukları toplumda birileri, “al bak bu Allah’ın kitabıdır” demiş ve onlar da bununla yetinip “atalarım öyle diyorlarsa öyledir” düşüncesiyle Allah’ın dinini bulmak konusunda hiç bir zahmete katlanmamayı tercih etmişlerdir.. Bu yüzden kitabın, Allah’tan geldiğini iddia edip etmemesinin bir önemi yoktur. Çünkü atalarının sözü tartışmaya açık değildir. İkinci sebep ise; kitaplarını hiç bilmedikleri bir dilde sayıklamalarıdır. Sayıklamaktan bahsetmemizin sebebi okuduklarını söyleyemiyor olmamızdır. Çünkü okumak denilen eylem her dilde anlamayı ifade etmek için kullanılır. Maksadı anlamak olmayan bir eyleme okumak denemez. Bu o kadar iyi bilinir ki; bir insan “ben şu yazıyı okudum” dediğinde ona “peki anladın mı?” diye sormak hakaret kabul edilir. “Okudum” dedikten sonra ayrıca “anladım” demek gülünçtür. Ancak ne acıdır ki Müslümanlar sadece Kur’an için “okudum” dediklerinde hiç kimse anladıklarını düşünmez. Konuyu sade vatandaş seviyesinden ilahiyatçı akademisyenler seviyesine taşıdığımızda da durum değişmez. Çünkü Kur’an’ın orijinal dilini anlıyor olmak ve o şekilde Kur’an’ı okumak, bu konuda uzman bir kişi için yine Allah’ın kitabını okumak anlamına gelmez. Zira Allah’ın kitabını,Erdem Uygan
2. Oca 2018
KUR’AN’I ANLAMA “İLMI” Ellerinde bulunan ilahi kitabın gerçekten Allah’ın katından olup olmadığı sorusu aslında her bireyin sormak istediği, ancak kendilerine toplumları tarafından dayatılan din anlayışı yüzünden kimsenin sormaya cesaret edemediği en temel sorudur. Bu sorunun Müslümanlar açısından tertibi şu şekilde olmalıdır: “Kur’an Allah’ın kitabı mıdır?” Bu soruyu sormadan müslüman olduğumuzu iddia etmek ne kadar akla yatkındır ve bu soru sorulmadığı takdirde bu iddiamız ne kadar isbatı mümkün bir iddia olabilir? Zira Müslüman yani Arapça karşılığı ile “müslim” kelimesi terim olarak “Allah’ın dinine teslim olan” anlamına gelir. Yeryüzünde dindar olup da Allah’ın dininden başkasına teslim olduğunu iddia eden hiç kimse yoktur. Diğer bir deyişle hangi inanca sahip olursa olsun her dindar insan kendini “müslüman” saymaktadır. Ancak Allah’ın dininin hangisi olduğu ortaya konup ispatlanmadığı sürece bu iddialar temelsiz ve çürük iddialar olarak kalmaya mahkumdurlar. O halde en basit akıl bile, doğru dine teslim olabilmek için Allah’ın dininin hangi din olduğu sorusunun mutlaka sorulması gerektiğini kavrayabilir. Uygulamada ise bir kişinin Müslüman olması, kendisine Müslüman diyen bir ailenin çocuğu olmasına, dolayısıyla Allah’ın takdirine bağlanır. Bu kişinin, “bu Allah’ın kitabıdır” iddiasıyla sunulan kitap için gerçekten öyle olup olmadığı hakkında bir inceleme yapması olacak iş değildir. Çünkü o doğuştan hak dinin mensubudur. Artık yapması gereken en önemli şey, kendisiniErdem Uygan
13. Ara 2017
İSÂ ALEYHISSELAMIN MUSADDIK OLMASI NE DEMEKTIR? Allah’ın gönderdiği kitaplar arasındaki tasdik ilişkisi, kitabın gerçekten Allah’a aidiyetini ortaya koymada en önemli kirterlerden biridir. Buna göre Rabbimiz tüm kitapları kendisinden öncekileri tasdik edici nitelikte göndererek aralarında sadece kendisinin koyabileceği bir bağ oluşturmuştur: وَإِذْ أَخَذَ اللَّـهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُۚقَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَىٰ ذَٰلِكُمْ إِصْرِيۖقَالُوا أَقْرَرْنَاۚقَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ Allah nebilerden kesin söz aldığında şöyle demiştir: “Size Kitap ve hikmet veririm de elinizde olanı tasdik eden bir elçi gelirse kesinlikle ona inanacaksınız ve destek vereceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Bu ağır yükü (ısr) yüklendiniz mi?”. Onlar da “Kabul ettik” demişlerdir. Allah: “Siz buna şahit olun, sizinle beraber ben de şahidim” demiştir. (Âl-i İmrân 3/81) Ayette, gelecek elçiye yani Allah’ın kitabını risaletle görevlendirilmiş kişiye inanma ve destek verme yükümlülüğü Rabbimiz tarafından “ısr” yükü olarak isimlendirilmiştir. Bu yükün gereği olarak yeni gelen Kitabın Allah’a aidiyetini tesbitte kullanılan öncekini tasdik etme durumu, yukarıda da görüldüğü gibi aynı zamanda imanın bir göstergesi ve imtihan vesilesi kılınmıştır. Hatta bir sonraki ayet de şöyledir: فَمَن تَوَلَّىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Bundan sonra sözünden dönenler, yoldan çıkarlar.(Âl-i İmrân 3/82) Kısacası gelecek olan nebî rasulün hangi özellikleri taşıyacağı ve hangi konularda mevcutErdem Uygan
6. Ara 2017
ALLAH’IN KITABINA İLAHIYATÇI İFTIRASI: TARIHSELCILIK Fıtrat, kâinattaki canlı, cansız her varlığın tabiatı, yaratılışı anlamına gelir. Her bir varlık kendi tabiatına göre özellikler taşır. Bu özellikler onları Yaratan tarafından verilmiştir. Zaten fıtratın “yaratılış” olarak tarif edilmesi de bundandır. Yaratılmış olan her şeye sahip olduğu özellikler, onu Yaratan tarafından verilir. Bu özellikler her zaman ve koşulda daima aynıdır. Palmiye ağacının fıtratı yaratıldığı gün de bugün de değişmemiştir. Zaten değişmiş olsa ona palmiye ağacı denmez, başka bir isim verilirdi. Kedi yeryüzündeki ilk gününde nasıl kedi ise, yani bir kedinin tüm fıtratına sahip ise bugün de aynı şekilde kedidir. İnsan da her şey gibi Allah tarafından yaratılmış olduğundan fıtratı, yani tabiatı, yani yaratılış özellikleri ve koşulları Allah tarafından belirlenmiş bir canlıdır. Fıtratın herkes tarafından bilinen evrensel olma ilkesi elbette insan için de geçerlidir. Dolayısıyla ilk insan olan Adem Aleyhisselam’ın böbrekleri ile bu yazıyı okuyan kişinin böbrekleri arasında bir fark görmek aklî melekelerle ilgili bir arızaya işaret edecektir. Bugün fıtratı gereği bir insan nasıl rakibini kıskanıyorsa ilk insandan itibaren çağlar boyunca her insan aynı şekilde kıskanmıştır. İlk gününden itibaren insan daima aynı şekilde utanır, aynı şekilde güler, sinirlenir, böbürlenir, sevinir, heyecanlanır, yaşar ve ölür. İnsan, fıtratın değişmezliğini ve evrenselliğini fıtraten bilir. Bunu bilmek için herhangi bir eğitim almaya, belli birErdem Uygan
15. Kas 2017
HERKESIN BILDIĞI NAMAZ A.GİRİŞ Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz. Namaz konusunun zihinlerde yanlış ve eksik bilgilere dayandırılması, beraberinde pek çok sorunu ve soru işaretini ortaya çıkarmaktadır. Kişinin Kur’an algısının bozulması, vahiy algısının bozulması, nebî algısının bozulması, din algısının bozulması, usûl algısının bozulması vb. pek çok sorunun temelinde bu yanlış tasavvurlar yatmaktadır. Bu yazımızda namazla ilgili olarak Kur’anî bir algı ortaya koymaya çalışacağız. B. NAMAZIN KILINIŞI Kur’an’da namaz var mı? Namazın nasıl kılındığını bana Kur’an’dan gösterebilir misin? Bu gibi soruları daha önce sormuş veya benzer sorularla karşılaşmış olabilirsiniz. Aslında bu sorular birçok sorunun göstergesidir. Bunların en başında Kur’an ve din algısının doğru oluşmaması gelmektedir. Kur’an’da neler yer alır, nelerin yer alması gerekmez? Bir rasul veya nebinin Kitap’da olmaksızın dine bir şey sokup çıkarma (teşri) yetkileri var mıdır? İnsanın Kur’an dışında inanmak zorunda olduğu bir kaynak var mı? Bu ve benzeri soruların cevapları kişinin zihninde doğru bir şekilde yer etmezse doğru bir din anlayışına sahip olması imkansız hale gelir. O halde biraz Kur’an algısı üzerinde durup, Allah’ın elçisinin başta namaz olmak üzere dindeki ibadetleri nasıl ve neredenVedat Yilmaz
29. Eyl 2017
MÜŞRIK MÜMINLER
İman ve şirk bir arada olur mu? İnsan hem Allah’a iman ettiğini, Türkçe söylemek gerekirse “güvendiğini” iddia ederken hem de müşrik olabilir, Allah’a daha yakın olacağını öne sürerek başka otoriteleri veya kendini O’nun önüne geçirebilir mi? Kur’an’a göre insanların çoğu bu durumdadır: Onların çoğu Allah’a ancak müşrikler olarak iman ederler. (Yusuf 12/106) Ayette Allah’a iman eden, yani güvendiğini söyleyen kişilerin büyük bir kısmının ancak O’na şirk koşarak yani müşriklik yaparak iman ettikleri belirtiliyor. Bu durumu anlamak zor gibi görünüyor. Zira şirk Allah’ın emri ve otoritesinin önüne bir başka görüşü, otoriteyi, anlayışı ya da düşünceyi geçirmek demektir. Böyle bir durumda olan kişi nasıl iman ettiğini söyleyebilir? Bazen bazı ayetler hayatta karşılaştığımız olaylarla daha iyi anlaşılabilmektedir. Öncelikle Kur’an’da sayısız ayette anlatılan müşriklerden hiçbiri şirk içinde olduklarını, Allah’a ortak koştuklarını kabul etmemekte, aksine Allah’a daha yakın olma amacını güttüklerini ortaya koymaktadırlar. Bugünün tabiriyle her müşrik “benim kalbim temiz” demektedir. Bu yüzden her müşrik karşımıza mümin olarak çıkacaktır. Hatta dikkatli olmadığımız takdirde bizim de kendimizi mümin sayan müşrikler olmamız işten bile değildir. İşte bu durumu daha iyi kavrayabilmemiz için geride bıraktığımız bayramda kurban ibadeti ile ilgili söylenenlere bakmamız yeterli olacaktır. Her Kurban Bayramında kendilerini ilahlaştırmış, zihinsel ergen sosyal medya filozoflarının, kurban ibadeti hakkında işkembe-iErdem Uygan
5. Eyl 2017
KUR’ÂN ÜZERINDE BIREYSEL ÇALIŞMANIN YANLIŞLIĞI – 2 İlahiyat alanında çalışanların kahir ekseriyetinin muzdarip olduğu en amansız hastalık, Allah’ın kitabı üzerinde tek başlarına çalışmaları ve bu çalışmada kendi belirledikleri, kendilerince uygun olduğunu düşündükleri metodu izlemeleridir. Bundan dolayı da ayetleri yorumlama yetkisini kendilerinde görmektedirler. Oysa önceki yazımızda ilgili ayetler ile değindiğimiz gibi Kur’an şahsi yorumlara açık değildir. Rabbimiz Nebîlerine bile böyle bir yetki vermemiş, Kur’an’ı, detaylı bir şekilde anlattığı anlama metodu ile bizzat kendisi açıklamıştır. Bu açıklamaya ulaşmak için metodu bilen ve birbirlerine ayetlerle itiraz ederek varsa yanlıştan dönülebilmesini sağlayabilecek kişilerden oluşan ekiplerin oluşturulması elzemdir. Bunun alternatifi yoktur. Açıklamayı bizzat Allah’ın yaptığı bir kitabın, herhangi bir insanın yorumuna izin vermesi zaten düşünülemez. Allah’ın kitabını yorumlamak bir çeşit ilahlık iddiasından başka bir şey değildir. Çünkü Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: Elif! Lâm! Râ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir…(Hûd Suresi 11/1-2) Kur’an üzerinde bireysel çalışmanın ortaya çıkardığı problemlere bir başka örnek olarak ele alacağımız bu yazımızda konumuz Nisa Suresi’nin 7. ayeti ve Prof. Dr. Mehmet Okuyan ve Mustafa İslamoğlu hocalarımızın konuyla ilgili meal ve yorumları olacaktır. Öncelikle hocalarımızın ayete dayanarak ortaya attıkları iddia ve yorumları görelim. Bildiğimiz kadarıylaMehmet
Erdem Uygan
18. Ağu 2017
KUR’ÂN ÜZERINDE BIREYSEL ÇALIŞMANIN YANLIŞLIĞI Kur’an üzerinde bir kişinin tek başına çalışma yapması, günümüz ilahiyat akademisyenlerinin ve araştırmacılarının benimsemiş oldukları ve sık sık eleştirdiğimiz yaygın bir durumdur. Bu durum, çalışan kişinin Allah’ın öğrettiği “Kur’an’ı anlama metodu”nu uygulamadığının veya yanlış ya da eksik uyguladığının en önemli göstergesidir. Tek başına çalışan kişi yaptığı yanlışı göremeyeceği için gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemekle işe başlamış olabilmektedir. Yine bu kişi çoğunlukla Allah’ın istediği metodu uygulamak yerine ve çoğu zaman da o metodu uyguladığı yanılgısıyla aslında kendine ait bir yöntemle Allah’ın kitabını anlamaya çalışmaktadır. Oysa bu, Rabbimizin asla cevaz vermediği bir tutumdur. Bu tutum, Kur’an’ı o kişinin kendisinin açıklaması anlamına gelir ki Allah, Nebîsinin bile Kur’an’ı açıklamaya yetkili olmadığını açıkça dile getirmektedir: Elif! Lâm! Râ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. (Hûd Suresi 11/1) Üstelik Kur’an’ı Allah’tan başkasının açıklamasına izin verilmemesinin çok hassas bir sebebi vardır: Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir… (Hûd 11/2) Nitekim Rabbimiz, Kitabını doğru okuma ve anlama ilmini çok sayıda ayetle detaylandırmakta ve Kur’an üzerinde nebiler de dahil olmak üzere doğru hükme (hikmete) ulaşma amacıyla çalışma yapan herkese bu metodu ayrıntılarıyla öğretmektedir. Bununla da kalmayıp bu çalışmanın ekip halindeErdem Uygan
6. Tem 2017
KUR’ÂN’DA “İLIM” İFADESININ METOT BAĞLAMINDA KULLANIMI Günümüzde Kur’an’ın Allah’ın oluşturduğu özel bir metoda göre okunması gerektiği, eğer Kur’an’dan hayatın her alanında çözüm üretmesi isteniyorsa bunun ancak bu metotla yapılabileceği gerçeği, ne yazık ki üniversitelerde İslami ilimlerde öğrenci yetiştiren akademisyenlerin bile büyük çoğunluğu için kabul edilemez bir durumdur. Bunların bir bölümünü teşkil eden tarihselciler ise sözde İslami araştırmalarını kaleme aldıkları kitaplarında şu cümleleri kurabilmektedirler: “Sonuç itibariyle, Kur’an muhtemel okurlarının anlama sorunları gözetilerek kurgulanmış mütecanis bir metin olmadığı için metnin dışında kalan söz-dışı bağlamı belirlemek okura düşer.” Yazarın “metnin dışında kalan söz-dışı bağlamı belirlemek okura düşer” şeklinde ifade ettiği durum Allah’ın Kur’an’da yazmayı ihmal ettiği konuları insanların belirleme yetkilerinin olması gerektiği iddiasıdır. Nitekim aynı yazar bir başka yazısında “Kur’an, “Bugün bize ne diyor, bizden ne istiyor?” sorusunun cevabını bulmak için izlenmesi gereken metodu şöyle tarif etmektedir: “Söz konusu cevabı bulmak için, önce Kur’an’ın ilk hitap çevresinde ne söylediğini, o gün orada neler olup bittiğini mümkün mertebe en iyi şekilde anlamaya çalışmak, kimi zaman yırtınmayı gerektiren bu anlamadan bir öz/çekirdek anlam çıkarmak, daha sonra o öz/çekirdek anlamın bugünkü tarihsel tecrübedeki ve kendi varoluşsal gerçekliğimizdeki karşılığını bulmaya çalışmaktır.” Diğer bir deyişle Kur’an’ın bize ne söylediği yukarıdaki metodu izleyip yırtınan bir insanın iki dudağının arasındadır. Tüm müslümanlar Allah’ın Kur’an’da bize güzelErdem Uygan
20. Haz 2017
KUR’ÂN’DA ÛTU’L KITAP VE EHL-I KITAP FARKI Kur’an’da insanlara, Allah’ın gönderdiği kitaplarla olan ilişkilerinin boyutuna göre farklı kavramlarla hitap edilmektedir. Bunların başında ümmî, ûtu’l kitap ve ehl-i kitap kavramları gelmektedir. Ümmî Kavramı: Ümmî kavramına bakıldığında, bu tanıma giren kişilerin Allah’ın kitabından bir biçimde mahrum kalmış oldukları görülmektedir. Bu mahrumiyet kendilerine hiç bir şekilde kitap gönderilmemiş bir toplumda doğmuş olmak şeklinde olabileceği gibi kitabı olan bir toplumda yaşamasına rağmen çeşitli sebeplerle onun içeriğindeki gerçeklerden uzaklaştırılmış olmak şeklinde de olabilir. Örneğin şu ayette ümmîlerin, kendilerine kitap verilmiş olmayan kişiler olduğu net bir şekilde görülmektedir: فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ ۗ وَقُلْ لِلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ ۚ فَإِنْ أَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْا ۖ وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ Seninle tartışırlarsa de ki: “Ben her şeyimle Allah’a teslim oldum; bana uyanlar da öyle!” Kendine Kitap verilenler ile ümmîlere (önceki kitaplardan bilgisi olmayanlara) de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim olurlarsa, yola gelmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca ayetleri bildirmektir. Allah kullarını görür.(Âl-i İmrân 3/20) Nitekim Rasulullah’ın ümmî olan Mekke toplumundan seçildiğini belirten aşağıdaki ayette de bu sayede ümmî bir topluma kitap bilgisi verildiği belirtilmektedir: هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْErdem Uygan
14. Haz 2017
ÜZEYIR ALEYHISSELAM Tevbe sûresinin 30. âyetinde geçen ve nebî olduğuna dair açık ifade bulunmayan Üzeyir’in hem kimliği hem de Yahudilerin ona “Allah’ın oğlu” deyip demedikleri, sürekli tartışılır. Müslümanların, bu gibi tartışmalarda kesin sonuca ulaşamamalarının sebebi, hikmeti bulma usulünün unutulmuş olmasıdır. Hikmeti bulmak için ekip kurarak birbirine benzer (müteşabih) âyetlerden bir küme oluşturmak gerekir. Üzeyir aleyhisselam gibi önceki kitapları da ilgilendiren konularda ise o kitapların ifadelerinden de bir küme oluşturup ilgili Kur’ân ayetleriyle birlikte okumak icap eder. Bu konu; Beyt-i makdis’in yıkılışı, Babil Sürgünü, Kudüs’e dönüş ve Mescid’in yeniden inşası ile yakından ilgilidir. Bu yazıda, Kur’ân âyetleri ile Tevrat’ın içinde yer alan Ezra ve Nehemya kitaplarının ifadeleri birlikte değerlendirilerek bir sonuca ulaşılacaktır. A- BEYT-İ MAKDİS’İN YIKILIŞI Kudüs ve Beyt-i Makdis iki kere yıkılmıştır. Birinci yıkılışından sonra tekrar yapılmış ama ikinci yıkılışından sonra yeniden yapılmamıştır. Bu konu ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle demiştir: وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا . فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا. ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا . إِنْ أَحْسَنْتُمْ أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ Abdulaziz Bayındır23. Eyl 2016
KÖLELIK VE CARIYELIK KUR’ÂN’Â AYKIRIDIR İçinizden evli olmayanlar ile erkek ve kadın esirlerinizden uygun durumda olanları evlendirin. Yoksul iseler Allah, kendi ikramıyla onların ihtiyacını giderir. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır. وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمْ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُم مِّن مَّالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاء إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِّتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَن يُكْرِههُّنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِن بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَّحِيمٌ Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah tarafından ihtiyaçları karşılanıncaya kadar namuslarını korusunlar. Hakimiyetiniz altındaki esirlerden sözleşme yapmak isteyen olur da kendilerine bir fayda sağlayacağını anlarsanız sözleşme yapın ve Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Evlenmek isteyen kızlarınıza, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için baskı yapıp onları isyana zorlamayın. Onlara kim baskı yaparsa (bilsin ki), baskı altında kalmalarından (istemedikleri şeyi yapmak zorunda kalmalarından) sonra Allah onları bağışlar, ikram eder.(Nur Suresi 32-33). ayetler Hocalara Sorun! 1. Nur Suresi’nin 33 (Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah tarafından ihtiyaçları karşılanıncaya kadar namuslarını korusunlar. Hâkimiyetiniz altındaki esirlerden sözleşme yapmak isteyen olur da kendilerine bir fayda sağlayacağını anlarsanız sözleşme yapın ve Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Evlenmek isteyen kızlarınıza, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için baskı yapıp isyana zorlamayın. Onlara kim baskıErdem Uygan
28. May 2016
DE KI “NE DERSINIZ?! YA O ALLAH KATINDANSA! “De ki “Ne dersiniz?! Ya O Allah Katındansa!..” Kur’an’ın Allah’ın kitabı olup olmadığı sorusu, kendisini Müslüman kabul eden bir ailede yetişmiş biri için kolayca sorulabilecek bir soru değildir. Hele de bu kişi, dinini öyle veya böyle yaşamak çabasında olan bir ailenin ferdi olmuşsa böyle bir soruyu aklına dahi getirmeyi günah sayan görüşlerle karşılaşması işten bile değildir. Fakat içine doğduğunuz toplum kendisini hangi dinden sayarsa saysın şu ayete göre bu soru mutlaka sorulmalı değil mi? “Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun” dense, “Hayır! Biz atalarımızı hangi yolda bulmuşsak ona uyarız” derler. Peki, ataları akıllarını bir şeye çalıştırmamış ve doğru yola da girmemişlerse yine uyacaklar mı?” (Bakara Suresi 2/170) Ayete göre hayatımızın bir döneminde “Allah’ın indirdiğine uyun” sözü ile karşılaştığımızda vereceğimiz cevap hayati önem taşımaktadır. Vermememiz gereken cevap ayette son derece açıktır. Atalarımızın yoluna sorgusuz sualsiz uymamızın kabul edilmemesi, o yolun ve dolayısıyla bize din diye sunulabilecek her yolun sorgulanması ve bir takım testlere tabi tutulması gerekliliğini doğurur. Ayette ataların dininin yanlışlığından ya da doğruluğundan bahsedilmiyor. Ancak yanlış olma ihtimalinin dikkate alınması gerektiği, çünkü Allah’ın dininden başkasının kabul edilemeyeceği vurgulanıyor. Bize “Allah’ın indirdiğine uy” dendiğinde “ben büyüklerimden ne gördüysem ona uyarım” sözü cevap olarak kabul edilmiyorsa ne yapabiliriz? Yapacağımız tek şey Allah’ın indirdiğine uymayıErdem Uygan
16. Oca 2016
TESLIM OLMAK YA DA OLMAMAK! İŞTE BÜTÜN MESELE! Şöyle bir cümle kuralım: “Osman’ın arabasından daha güzelini mi bulacaklar, herkes onu çok beğenir.” Bu cümlede herkesin beğendiği şey Osman mıdır yoksa Osman’ın arabası mı? Aslında bu sorunun sorulması bile abestir. Zira bu cümleden Osman’ın arabasının beğenildiği açıkça anlaşılmaktadır. Belki Osman’ı da herkes beğeniyor olabilir, ancak belli ki anlatılmak istenen o değildir. Türkçemizde belirtili isim tamlaması olarak bilinen ve her dilde aynı şekilde kullanılan bu ifade tarzında konu tamlayan değil tamlanandır. “Osman’ın arabası” isim tamlamasında da konu Osman değil, arabadır. “Osman’ın”kelimesi sadece herhangi bir arabadan değil, özel bir arabadan bahsedildiğini göstermek için yani ifadeyi “tamlamak” için kullanılmıştır. İşte Allah’ın kitabını okurken de bu basit ifade şekline dikkat etmemiz gerekir: “Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, isteyerek veya istemeyerek ona teslim olmuştur. O’na döndürüleceklerdir.” (Al-i İmran Suresi 3/83) Ayet Allah’ın dininden bahsediyor ve devamındaki cümlede zamir kullanılarak “ona teslim olmuştur” ifadesine yer veriliyor. Aslında müdahale edilmediği takdirde her okuyan “o” zamirinin Allah’a değil, Allah’ın dinine gittiğini görebilecekken meal “O’na teslim olmuştur” şeklinde yazılırsa anlam bir anda değişiyor. Gerçekte teslim olunan, Allah’ın dini iken “O’na” şeklinde yazılınca zamir Allah’ı gösterir hale geliyor. Peki Allah’a teslim olan zaten Allah’ın dinine teslim olmuş olmaz mı? Bu ayetteErdem Uygan
14. Ara 2015
BÜTÜN NEBILER ORTADOĞU’YA MI GELDI? Allah’ın bütün elçilerinin sadece belli bir coğrafyaya gönderildiğini düşünmek yanıltıcıdır. Kur’an bu konuya açıklık getirmiştir: “Biz, her resulü/âyetlerimizi tebliğ eden elçiyi kendi halkının dili ile göndeririz ki her şeyi onlara açık açık anlatsın. Bundan sonra Allah, (sapıklığın) gereğini yapanı sapık sayar, (doğru yolda olmanın) gereğini yapanı da yoluna kabul eder. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur.” (İbrahim, 4) Ayetten anlaşılacağı üzere her bir topluma kendi içlerinden ve anadillerini konuşan elçiler gönderilmiştir. İlgili diğer ayetler şöyledir: “Her toplumun(ümmetin) bir elçisi vardır. Elçileri yanlarına geldiği zaman, aralarında hakka uygun şekilde hükmedilir. Onlara haksızlık yapılmaz.” (Yunus, 47) “Her toplumdan (ümmetten) bir şahit getirdiğimiz zaman onların hali nice olacaktır!? Seni de bunlara şahit getireceğiz. Ayetleri görmezlikte direnenler (kâfirler) ve Resule / Elçinin getirdiği ayetlere başkaldıranlar, o gün toprağa karışıp kaybolmuş olmayı ne kadar çok isterler. Ama olup biten hiçbir şeyi Allah’tan gizleyemeyeceklerdir.” (Nisa, 41-42) “Ayetleri görmezlikten gelenler (kafirler) derler ki “Ona Rabbinden bir mucize (ayet) indirilseydi ya!” Sen sadece uyarıcısın. Her topluluğun bir yol göstericisi vardır.” (Rad, 7) “Bu gerçeği seninle birlikte gönderdik ki, müjdeler veresin ve uyarılarda bulunasın. Her toplumun(ümmetin) geçmişinde mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur. Eğer sana yalancı diyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de elçilerine yalancı demişlerdi. Hâlbuki elçileri onlara belgelerleFehmi Çeçen
26. Mar 2020
ALLAH’A NASIL İNANIRSINIZ? Yeri geldiğinde “… Ama ben de Allah’ıma, O’nun var ve bir olduğuna inanıyorum!” diyen; fakat Allah’ın emir ve yasaklarını hiçe sayıp sanki O yokmuş gibi davrananlara rastlamışsınızdır. “Ama ben de inanıyorum!” cümlesinin bir savunma ya da bir teselli/avunma psikolojisi ile kurulduğunu anlamak fazla zor olmasa gerektir. Biz burada bu cümlelerin ne amaçla kurulduğundan ziyade, neticesinde sahibi için bir değer ifade edip etmeyeceği üzerinde durmak istiyoruz. Bu yüzden başlıktaki sorumuzu bir kez daha tekrar edip başka sorular da soracağız: Allah’a nasıl inanırsınız? İnandığınızı söylerken O’na tam manasıyla güvenir misiniz? O’nu kendinize yakın mı bilirsiniz, uzak mı? O’na aracısız bir şekilde direkt olarak ulaşabileceğinize ve isteklerinizi arz edebileceğinize inanır mısınız? Yoksa O’na olan inancınıza birtakım yanlış şeyler mi karıştırırsınız? Bu soruların cevaplarını Allah’ın varlığına da birliğine de inanan; ama bu inançlarına birtakım yanlışlar katan, O’na tam manasıyla güvenmeyen, O’nu kendilerine uzak bilip yakınlaşmak için aracılar edinen ve bu yüzden “müşrik” olarak vasıflandırılan Mekkelileri (Mekke müşriklerini) anlatan ayetleri okuyarak cevaplandırmaya çalışalım: Kur’an’ın nazil olduğu dönemde yaşamış olan müşriklerin Allah inançlarını haber veren bir ayette Cenâb-ı Hak, Resûlullâh’a hitaben şöyle buyurmuştur: وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ “Onlara: ‘Gökleri ve yeri yaratan, Güneş’i ve Ay’ı hizmete sokanYahya Şenol
16. Nis 2019
KUR’ÂN’DA ŞEYTAN KAVRAMI Giriş Bu yazıda Kur’ân’da birçok yerde geçen şeytan kelimesinin anlamına ve neye delalet ettiğini ortaya koymaya çalışacağız. Bu sebeple yazıya şeytan kelimesinin Kur’ân’daki kullanımını irdelemeden önce sözlük açısından ne manaya geldiğiyle başlamak istiyoruz. Arapça’da Şeytan Kelimesi Şeytan kelimesi, Arapça ş-t-n (شَطَنَ) fiilinden türemiştir. Ş-t-n fiili, uzaklaşmak manasına gelen bir fiildir. Şeytan kelimesi, kibirlenip isyankâr olan ve kötülük eden her hayvan, cin veya insan için kullanılır. Kelimenin ayrıca, yanmak ve yok olmak manasına geldiği de söylenmiştir. Sözlüklerden anlaşılacağı üzere, “şeytan” kelimesi Arapçada genel olarak, insan veya cin olsun, doğrudan uzaklaşan ve Allah’ın emirlerine başkaldıran herkes için kullanılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Şeytan Şeytan kelimesi tekil ve marife (bilinen) olarak (الشَّيطان) Kur’ân’da 68 ayette geçmektedir. Çoğul çekimi olan şeyâtîn (الشَّياطين) şeklinde 17, nekra (شيطاناً) şekliyle 2 ve “onların şeytanları” manasına gelen (شياطينهم) şeklinde 1 ayette geçmektedir. Allah Teâlâ, İblis’i Âdem (a.s.)’a secde emrine başkaldırması sebebiyle şeytan olarak nitelendirmiştir. İblis böyle yapmakla haktan (doğrudan) uzaklaşmış ve Allah’a meydan okuyucu bir tavra bürünmüştür: “Yine demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına alacağım.” (İsra 17/62). Âdem (a.s.) ve eşi, Şeytan’ın (İblis’in) ilk kurbanları olmuştur. Onun vesvesesine kulak vermeleriHişam Alabed
24. Oca 2019
RUH, ALLAH’TAN GELEN BILGI VE BILGIYI DEĞERLENDIRME YETENEĞI Kur’an’da ruh kelimesi, iki anlamda kullanılır. Birincisi Allah’tan gelen bilgi, ikincisi de insanlar ile cinlere yüklenen ve onların, ulaşabildikleri bilgileri değerlendirmelerini ve imtihan edilebilir hale gelmelerini sağlayan yetenektir. Allah, kendi bilgisinden meleklere, nebîlere, canlı-cansız bütün varlıklara, tercih ettiği kadar verir ve onlara görevler yükler. Şu âyette ruh, Allah’tan gelen bilgi anlamındadır: وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الرُّوحِ قُلِ الرُّوحُ مِنْ أَمْرِ رَبِّي وَمَا أُوتِيتُم مِّن الْعِلْمِ إِلاَّ قَلِيلاً . Sana Ruh’u soruyorlar. De ki “Ruh, Rabbimin işidir.” O bilgiden size verilen pek azdır.(İsrâ 17/85) Allah’ın bilgisi, hayallerin ötesinde bir büyüklüğe sahiptir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا . De ki “Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsaydı, bir o kadarını daha ona katsaydık, Rabbimin sözleri tükenmeden deniz tükenirdi.”(Kehf 18/109) وَلَوْ أَنَّمَا فِي الْأَرْضِ مِنْ شَجَرَةٍ أَقْلَامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ أَبْحُرٍ مَا نَفِدَتْ كَلِمَاتُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ . Yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ve sonra yedi deniz daha eklense yine de Allah’ın sözleri bitmez. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.(Lokmân 31/27) Allah’ın bilgisinden insanlara verilen, onların ihtiyaçları kadardır. İlgili âyet şöyledir: لَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ كِتَابًا فِيهِ ذِكْرُكُمْ أَفَلَا تَعْقِلُونَ Size bir Kitap indirdik;ihtiyacınız olan
Abdulaziz Bayındır20. Tem 2018
KITABI TAHRIF
Allah Teâlâ şöyle buyurur: أَفَتَطْمَعُونَ أَنْ يُؤْمِنُوا لَكُمْ وَقَدْ كَانَ فَرِيقٌ مِنْهُمْ يَسْمَعُونَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُ مِنْ بَعْدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمْ يَعْلَمُونَ. “Şimdi bunların size inanıp güvenmelerini mi bekliyorsunuz? İçlerinden birtakımı, Allah’ın sözünü dinler, akıllarına da yatar, sonra onu başka tarafa çekerler. Bunu, bile bile yaparlar.” (Bakara 2/75) Tahrîf , harf kökündendir. Harf sözlükte uç, kıyı, sivri ve keskin taraf anlamlarına gelir. Sözü Tahrîf ise iki tarafa yüklenebilecek anlamlar taşıyan bir sözü yalnız bir tarafa çekmektir. Kur’ân’ın yasakladığı Tahrîf dine saldırma maksadıyla, kelimeyi yerleşik anlamından çıkarıp diğer anlamına kaydırmaktır. Bu konu şu âyette, örneklerle açıklanmıştır. منَ الَّذِينَ هَادُواْ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِأَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدِّينِ وَلَوْ أَنَّهُمْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَّهُمْ وَأَقْوَمَ وَلَكِن لَّعَنَهُمُ اللّهُ بِكُفْرِهِمْ فَلاَ يُؤْمِنُونَ إِلاَّ قَلِيلاً “Kimi Yahudiler kelimeleri başka anlamlara çekerek: “سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا/semi’nâ ve asaynâ” = dinledik sana sarıldık/dinledik yakana sarıldık, وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ” isma’ ğayre musmain” = Sana “dinle!” demek haddimize değil ama dinle!/Dinlemezsin ya, dinle! bir de “رَاعـِنَا/râinâ” = bize çoban ol!” derler. Bunu dillerini sivriltip dine saldırma maksadıyla yaparlar. Eğer bunların yerine “اسْمَعْ/isma= bizi dinle!”, “سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا/semi’nâ ve ata’nâ = Dinledik ve içten boyun eğdik”, bir de “انظُرْنَا/unzurnâ Abdulaziz Bayındır10. Tem 2018
NASR SURESININ BAŞINA GELENLER ALLAH’IN ELÇİSİNİN ÖRNEKLİĞİ VE NASR SURESİ Kur’an’ın Medine’de inen Surelerinden Nasr Suresi, Resulullah sonrası dönemde Kur’an’a bütüncül bakışın kaybolması ve yine Kur’an’da Allah tarafından belirtilen Kur’an’ın Kur’an’la – ayetlerin ayetlerle açılanması yönteminin büsbütün terk edilmesi sebebiyle ne yazık ki anlam erozyonuna uğramıştır. Kur’an kendisinde hiçbir şüphe olmayan, mübîn bir kitaptır. Birçok ayette Kur’an kelimesine sıfat olan mübîn ifadesi, insanlar tarafından açıklanmaya ihtiyaç duymayan, kendisi açık olan anlamlarına gelmektedir. Aynı şekilde birçok sure aynı kökten “tibyan” kelimesi kullanılarak “Bunlar o açık Kitab’ın ayetleridir” diye başlar. Bu konuda onlarca ayet örnek verebiliriz. Kur’an’ı yalnız Allah açıklar. Biz insanlara düşen Rabbimizin bu açıklamasını fıtratı bozulmamış bir dimağ (lübb) ile anlamaya çalışmaktır. Bunun böyle olması doğrudan kullukla alakalı bir konudur. Bu konuda yüce Allah şöyle buyurur. الر ۚ كِتَابٌ أُحْكِمَتْ آيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ خَبِيرٍ ELİF! LÂM! RÂ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. (Hud 11/1) أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ ۚ إِنَّنِي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ وَبَشِيرٌ Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir. Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim. (Hud 11/2) O halde Nasr suresini Kur’an bütüncüllüğü içerisinde ele almak ve açıklamayıAbdullah Bayındır
6. Şub 2018
KITAB’IN ALLAH’A AIDIYETININ DELILI OLARAK NEBI’NIN SÖZÜ Allah’tan geldiği iddiasında olan bir kitabın bu iddiasının ispatını Nebî bile olsa bir insana bırakması düşünülemez. Gerçi bugün kendilerine Müslüman diyenlerin büyük çoğunluğu kendi kitaplarının Allah’tan geldiği iddiasına sahip olduğunu bile bilmezler. Bunun birinci sebebi atalarının dininin mensubu olmalarıdır. Yani onlara doğdukları toplumda birileri, “al bak bu Allah’ın kitabıdır” demiş ve onlar da bununla yetinip “atalarım öyle diyorlarsa öyledir” düşüncesiyle Allah’ın dinini bulmak konusunda hiç bir zahmete katlanmamayı tercih etmişlerdir.. Bu yüzden kitabın, Allah’tan geldiğini iddia edip etmemesinin bir önemi yoktur. Çünkü atalarının sözü tartışmaya açık değildir. İkinci sebep ise; kitaplarını hiç bilmedikleri bir dilde sayıklamalarıdır. Sayıklamaktan bahsetmemizin sebebi okuduklarını söyleyemiyor olmamızdır. Çünkü okumak denilen eylem her dilde anlamayı ifade etmek için kullanılır. Maksadı anlamak olmayan bir eyleme okumak denemez. Bu o kadar iyi bilinir ki; bir insan “ben şu yazıyı okudum” dediğinde ona “peki anladın mı?” diye sormak hakaret kabul edilir. “Okudum” dedikten sonra ayrıca “anladım” demek gülünçtür. Ancak ne acıdır ki Müslümanlar sadece Kur’an için “okudum” dediklerinde hiç kimse anladıklarını düşünmez. Konuyu sade vatandaş seviyesinden ilahiyatçı akademisyenler seviyesine taşıdığımızda da durum değişmez. Çünkü Kur’an’ın orijinal dilini anlıyor olmak ve o şekilde Kur’an’ı okumak, bu konuda uzman bir kişi için yine Allah’ın kitabını okumak anlamına gelmez. Zira Allah’ın kitabını,Erdem Uygan
2. Oca 2018
KUR’AN’I ANLAMA “İLMI” Ellerinde bulunan ilahi kitabın gerçekten Allah’ın katından olup olmadığı sorusu aslında her bireyin sormak istediği, ancak kendilerine toplumları tarafından dayatılan din anlayışı yüzünden kimsenin sormaya cesaret edemediği en temel sorudur. Bu sorunun Müslümanlar açısından tertibi şu şekilde olmalıdır: “Kur’an Allah’ın kitabı mıdır?” Bu soruyu sormadan müslüman olduğumuzu iddia etmek ne kadar akla yatkındır ve bu soru sorulmadığı takdirde bu iddiamız ne kadar isbatı mümkün bir iddia olabilir? Zira Müslüman yani Arapça karşılığı ile “müslim” kelimesi terim olarak “Allah’ın dinine teslim olan” anlamına gelir. Yeryüzünde dindar olup da Allah’ın dininden başkasına teslim olduğunu iddia eden hiç kimse yoktur. Diğer bir deyişle hangi inanca sahip olursa olsun her dindar insan kendini “müslüman” saymaktadır. Ancak Allah’ın dininin hangisi olduğu ortaya konup ispatlanmadığı sürece bu iddialar temelsiz ve çürük iddialar olarak kalmaya mahkumdurlar. O halde en basit akıl bile, doğru dine teslim olabilmek için Allah’ın dininin hangi din olduğu sorusunun mutlaka sorulması gerektiğini kavrayabilir. Uygulamada ise bir kişinin Müslüman olması, kendisine Müslüman diyen bir ailenin çocuğu olmasına, dolayısıyla Allah’ın takdirine bağlanır. Bu kişinin, “bu Allah’ın kitabıdır” iddiasıyla sunulan kitap için gerçekten öyle olup olmadığı hakkında bir inceleme yapması olacak iş değildir. Çünkü o doğuştan hak dinin mensubudur. Artık yapması gereken en önemli şey, kendisiniErdem Uygan
13. Ara 2017
İSÂ ALEYHISSELAMIN MUSADDIK OLMASI NE DEMEKTIR? Allah’ın gönderdiği kitaplar arasındaki tasdik ilişkisi, kitabın gerçekten Allah’a aidiyetini ortaya koymada en önemli kirterlerden biridir. Buna göre Rabbimiz tüm kitapları kendisinden öncekileri tasdik edici nitelikte göndererek aralarında sadece kendisinin koyabileceği bir bağ oluşturmuştur: وَإِذْ أَخَذَ اللَّـهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُم مِّن كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنصُرُنَّهُۚقَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَىٰ ذَٰلِكُمْ إِصْرِيۖقَالُوا أَقْرَرْنَاۚقَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُم مِّنَ الشَّاهِدِينَ Allah nebilerden kesin söz aldığında şöyle demiştir: “Size Kitap ve hikmet veririm de elinizde olanı tasdik eden bir elçi gelirse kesinlikle ona inanacaksınız ve destek vereceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Bu ağır yükü (ısr) yüklendiniz mi?”. Onlar da “Kabul ettik” demişlerdir. Allah: “Siz buna şahit olun, sizinle beraber ben de şahidim” demiştir. (Âl-i İmrân 3/81) Ayette, gelecek elçiye yani Allah’ın kitabını risaletle görevlendirilmiş kişiye inanma ve destek verme yükümlülüğü Rabbimiz tarafından “ısr” yükü olarak isimlendirilmiştir. Bu yükün gereği olarak yeni gelen Kitabın Allah’a aidiyetini tesbitte kullanılan öncekini tasdik etme durumu, yukarıda da görüldüğü gibi aynı zamanda imanın bir göstergesi ve imtihan vesilesi kılınmıştır. Hatta bir sonraki ayet de şöyledir: فَمَن تَوَلَّىٰ بَعْدَ ذَٰلِكَ فَأُولَـٰئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ Bundan sonra sözünden dönenler, yoldan çıkarlar.(Âl-i İmrân 3/82) Kısacası gelecek olan nebî rasulün hangi özellikleri taşıyacağı ve hangi konularda mevcutErdem Uygan
6. Ara 2017
ALLAH’IN KITABINA İLAHIYATÇI İFTIRASI: TARIHSELCILIK Fıtrat, kâinattaki canlı, cansız her varlığın tabiatı, yaratılışı anlamına gelir. Her bir varlık kendi tabiatına göre özellikler taşır. Bu özellikler onları Yaratan tarafından verilmiştir. Zaten fıtratın “yaratılış” olarak tarif edilmesi de bundandır. Yaratılmış olan her şeye sahip olduğu özellikler, onu Yaratan tarafından verilir. Bu özellikler her zaman ve koşulda daima aynıdır. Palmiye ağacının fıtratı yaratıldığı gün de bugün de değişmemiştir. Zaten değişmiş olsa ona palmiye ağacı denmez, başka bir isim verilirdi. Kedi yeryüzündeki ilk gününde nasıl kedi ise, yani bir kedinin tüm fıtratına sahip ise bugün de aynı şekilde kedidir. İnsan da her şey gibi Allah tarafından yaratılmış olduğundan fıtratı, yani tabiatı, yani yaratılış özellikleri ve koşulları Allah tarafından belirlenmiş bir canlıdır. Fıtratın herkes tarafından bilinen evrensel olma ilkesi elbette insan için de geçerlidir. Dolayısıyla ilk insan olan Adem Aleyhisselam’ın böbrekleri ile bu yazıyı okuyan kişinin böbrekleri arasında bir fark görmek aklî melekelerle ilgili bir arızaya işaret edecektir. Bugün fıtratı gereği bir insan nasıl rakibini kıskanıyorsa ilk insandan itibaren çağlar boyunca her insan aynı şekilde kıskanmıştır. İlk gününden itibaren insan daima aynı şekilde utanır, aynı şekilde güler, sinirlenir, böbürlenir, sevinir, heyecanlanır, yaşar ve ölür. İnsan, fıtratın değişmezliğini ve evrenselliğini fıtraten bilir. Bunu bilmek için herhangi bir eğitim almaya, belli birErdem Uygan
15. Kas 2017
HERKESIN BILDIĞI NAMAZ A.GİRİŞ Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz. Namaz konusunun zihinlerde yanlış ve eksik bilgilere dayandırılması, beraberinde pek çok sorunu ve soru işaretini ortaya çıkarmaktadır. Kişinin Kur’an algısının bozulması, vahiy algısının bozulması, nebî algısının bozulması, din algısının bozulması, usûl algısının bozulması vb. pek çok sorunun temelinde bu yanlış tasavvurlar yatmaktadır. Bu yazımızda namazla ilgili olarak Kur’anî bir algı ortaya koymaya çalışacağız. B. NAMAZIN KILINIŞI Kur’an’da namaz var mı? Namazın nasıl kılındığını bana Kur’an’dan gösterebilir misin? Bu gibi soruları daha önce sormuş veya benzer sorularla karşılaşmış olabilirsiniz. Aslında bu sorular birçok sorunun göstergesidir. Bunların en başında Kur’an ve din algısının doğru oluşmaması gelmektedir. Kur’an’da neler yer alır, nelerin yer alması gerekmez? Bir rasul veya nebinin Kitap’da olmaksızın dine bir şey sokup çıkarma (teşri) yetkileri var mıdır? İnsanın Kur’an dışında inanmak zorunda olduğu bir kaynak var mı? Bu ve benzeri soruların cevapları kişinin zihninde doğru bir şekilde yer etmezse doğru bir din anlayışına sahip olması imkansız hale gelir. O halde biraz Kur’an algısı üzerinde durup, Allah’ın elçisinin başta namaz olmak üzere dindeki ibadetleri nasıl ve neredenVedat Yilmaz
29. Eyl 2017
MÜŞRIK MÜMINLER
İman ve şirk bir arada olur mu? İnsan hem Allah’a iman ettiğini, Türkçe söylemek gerekirse “güvendiğini” iddia ederken hem de müşrik olabilir, Allah’a daha yakın olacağını öne sürerek başka otoriteleri veya kendini O’nun önüne geçirebilir mi? Kur’an’a göre insanların çoğu bu durumdadır: Onların çoğu Allah’a ancak müşrikler olarak iman ederler. (Yusuf 12/106) Ayette Allah’a iman eden, yani güvendiğini söyleyen kişilerin büyük bir kısmının ancak O’na şirk koşarak yani müşriklik yaparak iman ettikleri belirtiliyor. Bu durumu anlamak zor gibi görünüyor. Zira şirk Allah’ın emri ve otoritesinin önüne bir başka görüşü, otoriteyi, anlayışı ya da düşünceyi geçirmek demektir. Böyle bir durumda olan kişi nasıl iman ettiğini söyleyebilir? Bazen bazı ayetler hayatta karşılaştığımız olaylarla daha iyi anlaşılabilmektedir. Öncelikle Kur’an’da sayısız ayette anlatılan müşriklerden hiçbiri şirk içinde olduklarını, Allah’a ortak koştuklarını kabul etmemekte, aksine Allah’a daha yakın olma amacını güttüklerini ortaya koymaktadırlar. Bugünün tabiriyle her müşrik “benim kalbim temiz” demektedir. Bu yüzden her müşrik karşımıza mümin olarak çıkacaktır. Hatta dikkatli olmadığımız takdirde bizim de kendimizi mümin sayan müşrikler olmamız işten bile değildir. İşte bu durumu daha iyi kavrayabilmemiz için geride bıraktığımız bayramda kurban ibadeti ile ilgili söylenenlere bakmamız yeterli olacaktır. Her Kurban Bayramında kendilerini ilahlaştırmış, zihinsel ergen sosyal medya filozoflarının, kurban ibadeti hakkında işkembe-iErdem Uygan
5. Eyl 2017
KUR’ÂN ÜZERINDE BIREYSEL ÇALIŞMANIN YANLIŞLIĞI – 2 İlahiyat alanında çalışanların kahir ekseriyetinin muzdarip olduğu en amansız hastalık, Allah’ın kitabı üzerinde tek başlarına çalışmaları ve bu çalışmada kendi belirledikleri, kendilerince uygun olduğunu düşündükleri metodu izlemeleridir. Bundan dolayı da ayetleri yorumlama yetkisini kendilerinde görmektedirler. Oysa önceki yazımızda ilgili ayetler ile değindiğimiz gibi Kur’an şahsi yorumlara açık değildir. Rabbimiz Nebîlerine bile böyle bir yetki vermemiş, Kur’an’ı, detaylı bir şekilde anlattığı anlama metodu ile bizzat kendisi açıklamıştır. Bu açıklamaya ulaşmak için metodu bilen ve birbirlerine ayetlerle itiraz ederek varsa yanlıştan dönülebilmesini sağlayabilecek kişilerden oluşan ekiplerin oluşturulması elzemdir. Bunun alternatifi yoktur. Açıklamayı bizzat Allah’ın yaptığı bir kitabın, herhangi bir insanın yorumuna izin vermesi zaten düşünülemez. Allah’ın kitabını yorumlamak bir çeşit ilahlık iddiasından başka bir şey değildir. Çünkü Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: Elif! Lâm! Râ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir…(Hûd Suresi 11/1-2) Kur’an üzerinde bireysel çalışmanın ortaya çıkardığı problemlere bir başka örnek olarak ele alacağımız bu yazımızda konumuz Nisa Suresi’nin 7. ayeti ve Prof. Dr. Mehmet Okuyan ve Mustafa İslamoğlu hocalarımızın konuyla ilgili meal ve yorumları olacaktır. Öncelikle hocalarımızın ayete dayanarak ortaya attıkları iddia ve yorumları görelim. Bildiğimiz kadarıylaMehmet
Erdem Uygan
18. Ağu 2017
KUR’ÂN ÜZERINDE BIREYSEL ÇALIŞMANIN YANLIŞLIĞI Kur’an üzerinde bir kişinin tek başına çalışma yapması, günümüz ilahiyat akademisyenlerinin ve araştırmacılarının benimsemiş oldukları ve sık sık eleştirdiğimiz yaygın bir durumdur. Bu durum, çalışan kişinin Allah’ın öğrettiği “Kur’an’ı anlama metodu”nu uygulamadığının veya yanlış ya da eksik uyguladığının en önemli göstergesidir. Tek başına çalışan kişi yaptığı yanlışı göremeyeceği için gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemekle işe başlamış olabilmektedir. Yine bu kişi çoğunlukla Allah’ın istediği metodu uygulamak yerine ve çoğu zaman da o metodu uyguladığı yanılgısıyla aslında kendine ait bir yöntemle Allah’ın kitabını anlamaya çalışmaktadır. Oysa bu, Rabbimizin asla cevaz vermediği bir tutumdur. Bu tutum, Kur’an’ı o kişinin kendisinin açıklaması anlamına gelir ki Allah, Nebîsinin bile Kur’an’ı açıklamaya yetkili olmadığını açıkça dile getirmektedir: Elif! Lâm! Râ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri hem muhkem kılınmış hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. (Hûd Suresi 11/1) Üstelik Kur’an’ı Allah’tan başkasının açıklamasına izin verilmemesinin çok hassas bir sebebi vardır: Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir… (Hûd 11/2) Nitekim Rabbimiz, Kitabını doğru okuma ve anlama ilmini çok sayıda ayetle detaylandırmakta ve Kur’an üzerinde nebiler de dahil olmak üzere doğru hükme (hikmete) ulaşma amacıyla çalışma yapan herkese bu metodu ayrıntılarıyla öğretmektedir. Bununla da kalmayıp bu çalışmanın ekip halindeErdem Uygan
6. Tem 2017
KUR’ÂN’DA “İLIM” İFADESININ METOT BAĞLAMINDA KULLANIMI Günümüzde Kur’an’ın Allah’ın oluşturduğu özel bir metoda göre okunması gerektiği, eğer Kur’an’dan hayatın her alanında çözüm üretmesi isteniyorsa bunun ancak bu metotla yapılabileceği gerçeği, ne yazık ki üniversitelerde İslami ilimlerde öğrenci yetiştiren akademisyenlerin bile büyük çoğunluğu için kabul edilemez bir durumdur. Bunların bir bölümünü teşkil eden tarihselciler ise sözde İslami araştırmalarını kaleme aldıkları kitaplarında şu cümleleri kurabilmektedirler: “Sonuç itibariyle, Kur’an muhtemel okurlarının anlama sorunları gözetilerek kurgulanmış mütecanis bir metin olmadığı için metnin dışında kalan söz-dışı bağlamı belirlemek okura düşer.” Yazarın “metnin dışında kalan söz-dışı bağlamı belirlemek okura düşer” şeklinde ifade ettiği durum Allah’ın Kur’an’da yazmayı ihmal ettiği konuları insanların belirleme yetkilerinin olması gerektiği iddiasıdır. Nitekim aynı yazar bir başka yazısında “Kur’an, “Bugün bize ne diyor, bizden ne istiyor?” sorusunun cevabını bulmak için izlenmesi gereken metodu şöyle tarif etmektedir: “Söz konusu cevabı bulmak için, önce Kur’an’ın ilk hitap çevresinde ne söylediğini, o gün orada neler olup bittiğini mümkün mertebe en iyi şekilde anlamaya çalışmak, kimi zaman yırtınmayı gerektiren bu anlamadan bir öz/çekirdek anlam çıkarmak, daha sonra o öz/çekirdek anlamın bugünkü tarihsel tecrübedeki ve kendi varoluşsal gerçekliğimizdeki karşılığını bulmaya çalışmaktır.” Diğer bir deyişle Kur’an’ın bize ne söylediği yukarıdaki metodu izleyip yırtınan bir insanın iki dudağının arasındadır. Tüm müslümanlar Allah’ın Kur’an’da bize güzelErdem Uygan
20. Haz 2017
KUR’ÂN’DA ÛTU’L KITAP VE EHL-I KITAP FARKI Kur’an’da insanlara, Allah’ın gönderdiği kitaplarla olan ilişkilerinin boyutuna göre farklı kavramlarla hitap edilmektedir. Bunların başında ümmî, ûtu’l kitap ve ehl-i kitap kavramları gelmektedir. Ümmî Kavramı: Ümmî kavramına bakıldığında, bu tanıma giren kişilerin Allah’ın kitabından bir biçimde mahrum kalmış oldukları görülmektedir. Bu mahrumiyet kendilerine hiç bir şekilde kitap gönderilmemiş bir toplumda doğmuş olmak şeklinde olabileceği gibi kitabı olan bir toplumda yaşamasına rağmen çeşitli sebeplerle onun içeriğindeki gerçeklerden uzaklaştırılmış olmak şeklinde de olabilir. Örneğin şu ayette ümmîlerin, kendilerine kitap verilmiş olmayan kişiler olduğu net bir şekilde görülmektedir: فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ ۗ وَقُلْ لِلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ ۚ فَإِنْ أَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْا ۖ وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ Seninle tartışırlarsa de ki: “Ben her şeyimle Allah’a teslim oldum; bana uyanlar da öyle!” Kendine Kitap verilenler ile ümmîlere (önceki kitaplardan bilgisi olmayanlara) de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim olurlarsa, yola gelmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca ayetleri bildirmektir. Allah kullarını görür.(Âl-i İmrân 3/20) Nitekim Rasulullah’ın ümmî olan Mekke toplumundan seçildiğini belirten aşağıdaki ayette de bu sayede ümmî bir topluma kitap bilgisi verildiği belirtilmektedir: هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْErdem Uygan
14. Haz 2017
ÜZEYIR ALEYHISSELAM Tevbe sûresinin 30. âyetinde geçen ve nebî olduğuna dair açık ifade bulunmayan Üzeyir’in hem kimliği hem de Yahudilerin ona “Allah’ın oğlu” deyip demedikleri, sürekli tartışılır. Müslümanların, bu gibi tartışmalarda kesin sonuca ulaşamamalarının sebebi, hikmeti bulma usulünün unutulmuş olmasıdır. Hikmeti bulmak için ekip kurarak birbirine benzer (müteşabih) âyetlerden bir küme oluşturmak gerekir. Üzeyir aleyhisselam gibi önceki kitapları da ilgilendiren konularda ise o kitapların ifadelerinden de bir küme oluşturup ilgili Kur’ân ayetleriyle birlikte okumak icap eder. Bu konu; Beyt-i makdis’in yıkılışı, Babil Sürgünü, Kudüs’e dönüş ve Mescid’in yeniden inşası ile yakından ilgilidir. Bu yazıda, Kur’ân âyetleri ile Tevrat’ın içinde yer alan Ezra ve Nehemya kitaplarının ifadeleri birlikte değerlendirilerek bir sonuca ulaşılacaktır. A- BEYT-İ MAKDİS’İN YIKILIŞI Kudüs ve Beyt-i Makdis iki kere yıkılmıştır. Birinci yıkılışından sonra tekrar yapılmış ama ikinci yıkılışından sonra yeniden yapılmamıştır. Bu konu ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle demiştir: وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا . فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا. ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا . إِنْ أَحْسَنْتُمْ أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ Abdulaziz Bayındır23. Eyl 2016
KÖLELIK VE CARIYELIK KUR’ÂN’Â AYKIRIDIR İçinizden evli olmayanlar ile erkek ve kadın esirlerinizden uygun durumda olanları evlendirin. Yoksul iseler Allah, kendi ikramıyla onların ihtiyacını giderir. İmkânları geniş olan ve her şeyi bilen Allah’tır. وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمْ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُم مِّن مَّالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاء إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِّتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَن يُكْرِههُّنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِن بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَّحِيمٌ Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah tarafından ihtiyaçları karşılanıncaya kadar namuslarını korusunlar. Hakimiyetiniz altındaki esirlerden sözleşme yapmak isteyen olur da kendilerine bir fayda sağlayacağını anlarsanız sözleşme yapın ve Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Evlenmek isteyen kızlarınıza, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için baskı yapıp onları isyana zorlamayın. Onlara kim baskı yaparsa (bilsin ki), baskı altında kalmalarından (istemedikleri şeyi yapmak zorunda kalmalarından) sonra Allah onları bağışlar, ikram eder.(Nur Suresi 32-33). ayetler Hocalara Sorun! 1. Nur Suresi’nin 33 (Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah tarafından ihtiyaçları karşılanıncaya kadar namuslarını korusunlar. Hâkimiyetiniz altındaki esirlerden sözleşme yapmak isteyen olur da kendilerine bir fayda sağlayacağını anlarsanız sözleşme yapın ve Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Evlenmek isteyen kızlarınıza, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için baskı yapıp isyana zorlamayın. Onlara kim baskıErdem Uygan
28. May 2016
__
__
KURAN'DA NEBILER
Loading…
İSHAK ALEYHISSELAM
“Allah’a, bize gönderilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O’na teslim olanlarız” deyin.” (Bakara 2/136) “Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının yahudi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? Peki, Siz mi yoksa Allah mı daha iyi bilir? de. Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara 2/140) “Ona İshak’ı, Yakup’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh’u ve soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u (ki işlerini iyi yapanlara böylece karşılık veririz), Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı (ki hepsi iyilerdendir), İsmail’i, Elyesa’yı, Yunus’u, Lut’u (ki hepsini dünyalara üstün kıldık) doğru yola eriştirdik. Babalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Alah’ın kullarından dilediğini eriştirdiği yoludur. Puta taparlarsa amelleri boşa çıkar. Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız. İşte bunlar Allah’ın doğru yola eriştirdikleridir, onların yoluna uy, “Sizden buna karşılık bir ücret istemem, bu sadece herkes için bir hatırlatmadır” de.” (En’am 6/84-90) “Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Onlar, “Korkma, biz Lut milletine gönderildik” dediler. Bu Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
İSMAIL ALEYHISSELAM “Kabeyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim’in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail’e ahd verdik. İbrahim: “Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından, Allah’a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır” demişti. Allah da: “İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç” buyurmuştu. İbrahim ve İsmail, Kabenin temellerini yükseltiyordu. “Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin” dediler. “Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin”. “Rabbimiz! İçlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve Hakim olan ancak Sensin.” (Bakara 2/125-129) Gelen Vahiy “Allah’a, bize gönderilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O’na teslim olanlarız” deyin.” (Bakara 2/136) “Nuh’a, ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettiğimiz gibi şüphesiz sana da vahyettik.Davud’a
Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
İBLISIN YOLDAN ÇIKIŞI Secde Emri 28-9. Rabbin meleklere: “Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın” demişti. (Hicr 15) 71-2. Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.” (Sad 38) İblis”in Cevabı “Allah, “Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?” dedi, “Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm” cevabını verdi.” (Araf 7/12) “Allah: “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?” dedi. O: “Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem” dedi.” (Hicr 15/32-33) “Allah: ” Ey İblis Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?” dedi. İblis: “Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi. Allah: “Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Din gününe kadar lanetim senin üzerinedir” dedi.” (Sad 38/75-78) Aldığı Ceza “Ona, ” İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın tekisin” dedi. (Araf 7/13) “Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır” dedi.” (Hicr 15/34-35) “Oysa Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurdum. Saptıranları hiçbir işte asla yardımcı da edinmedim. O gün Allah: “Bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin” der. Abdulaziz Bayındır12. May 2009
DAVUD ALEYHISSELAM
Hz. Davud, Yakub aleyhisselamın oğlu Yehûda’ın soyundandır. İşmuil (Şemuyel = Samuel) aleyhisselamın ölümünden sonra kendisine peygamberlik verilmiş, kayınpederi Talut’un ölümünden sonra da İsrailoğullarına hükümdar olmuştur. Peygamberliğinden Önceki Olaylar “Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi?Peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. “Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?” demişti. “Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmayalım?” demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı müstesna yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.” (Bakara 2/246) Talut’un (Saul) Hükümdarlığı “Peygamberleri onlara “Allah size şüphesiz, Talut’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. “Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?” dediler, “Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı” dedi. Allah hükümdarlığı dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. Peygamberleri onlara, “Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır” dedi.” (Bakara 2/247-248) Ürdün Nehrini Geçiş “Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir” dedi. Onlardan pek azı Abdulaziz Bayındır29. Haz 2009
MUSA VE HARUN ALEYHISSELAM Kitapta Musa’dan da söz et. Çünkü o içten bağlıydı. O bir elçi, bir peygamberdi. Ona Tur’un sağ yanından seslenmiş ve gizli konuşmak için iyice yaklaştırmıştık. Ona acıdığımızdan, kardeşi Harun’u da bir peygamber olarak ona bağışlamıştık. (Meryem19/51-53) Biz, Musa’ya ve Harun’a gerçekten iyilikte bulunmuştuk. O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık Onlara yardım etmiştik de yenen taraf onlar olmuştu. Her ikisine, o apaçık Kitab’ı vermiştik. Her ikisini de doğru bir yola çıkarmıştık. Arkadan gelenler içinde onlara şunu bırakmıştık. “Musa ve Harun’a selam olsun”. İşte biz, iyilere böyle ödül veririz. Çünkü her ikisi de inanmış kullarımızdandı. (Saffât 37/114-122) O ikisini Firavun ve ileri gelen adamlarına elçi göndermiştik de onlar hemen büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten mağrur bir topluluktular. Dediler ki, “Tıpkı bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Üstelik kavimleri zaten bizim kölelerimizdir. Onları yalan saydılar ve yok edilenlere karıştılar. Biz o Kitabı Musa’ya, belki yola gelirler diye vermiştik. (Müminûn 23/46-49) Hz. Harun vahiy almıştır. Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmişizdir. Davud’a da Zebur’u verdik. (Nisa 4/163) Firavun Kazıklı Firavun’a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? (Fecr 89/10) Firavun o yerde gerçekten bir Abdulaziz Bayındır29. Haz 2009
EYYÜB ALEYHISSELAM
Hz. İbrahim Soyundan Bir Peygamber “(İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce de Nuh’u doğru yola eriştirmiştik. İbrahim’in soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u da. İşlerini iyi yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriyâ, Yahyâ, İsa ve İlyas; hepsi de iyilerdendir. İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut; hepsini başkalarından üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden kimilerini de. Onları tek tek seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Alah’ın yoludur. Orayı kullarından dilediğine gösterir. Eğer onlar ortak koşmuş olsalardı yaptıkları ne varsa boşa çıkardı. Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte onlardır. Bunlar eğer onları tanımazlık ederlerse, bunu, onları tanımazlık etmemiş olan bir topluma veririz. Onlar Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimselerdir. Sen onların izinden git. De ki “Sizden buna bir karşılık istemem. Bu herkes için sadece bir hatırlatmadır.” (En’am 6/84-90) Hastalıktan Kurtulması “Eyyub’u da (an). Bir gün Rabbine şöyle seslenmişti: “Bu sıkıntı ile benim başım dertte. Sen ise, merhametlilerin en merhametlisisin. Onun duasını kabul etmiş ve ne sıkıntısı varsa gidermiştik. Ona ailesini ve onlarla beraber bir o kadarını da vermiştik ki, katımızan bir rahmet ve ibadet edenler için bir ders olsun.” (Enbiya 21/83-84) “Kulumuz Eyyub’u an; birgün Rabbine şöyle seslendi: “Şeytan beni bitkinleştirdi ve bana azap verdi.” Ayağını Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
YUSUF ALEYHISSELAM
(Firavun hanedanından olup imanını gizleyen mümin bir kişi onlara şöyle demişti:) “Bundan (yani Hz. Musa’dan) önce Yusuf size belgelerle gelmişti. Siz de getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Nihayet Yusuf ölünce demiştiniz ki, Allah ondan sonra artık elçi göndermez. Her kim, aşırılık eden kuşkucu biri olursa Allah onu işte böyle saptırır.” Kendilerine gelmiş bir delile dayanmadan, Allah’ın ayetleri üzerinde tartışanlar, hem Allah katında, hem de inananlar katında büyük bir öfkeyle karşılanırlar. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle bir yapıya sokar.” (Mümin 40/34-35) YUSUF SÛRESİ Bismillahirrahmanirrahim 1. Elif, Lâm, Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın ayetleridir. 2. Belki aklınızı kullanırsınız diye biz onu, Arapça bir Kur’an olarak indirdik. 3. Şimdi vahyettiğimiz bu bilgiler içindeki hikâyelerin en güzelini sana anlatacağız. Oysaki daha önce sen bundan tamamen habersizdin. Yusuf’un Rüyası 4. Bir gün Yusuf babasına şöyle demişti: “Babacığım! Rüyamda on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Baktım, benim için secdeye kapanmışlar.” 5. Babası dedi ki: “Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü Şeytan insana apaçık düşmandır.” 6. “İşte Rabbin seni böylece seçecek ve kimi olayları yorumlamayı öğretecektir. Sana ve Yakup soyuna olan nimetini de tamamlayacaktır. Nitekim daha önce de babaların İbrahim ve İshak’a olan nimetlerini tamamlamıştı. Doğrusu senin Rabbinbilir ve doğru
Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
YAKUP ALEYHISSELAM
Yakub Aleyhisselamın Vasiyeti “Kim İbrahim’in dininden yüz çevirir ki? Kendi kendini alçaltmış biri olursa o başka. Gerçekten biz onu dünyada iken seçmişizdir. O ahirette de elbette iyiler arasındadır. Ne zaman ki, Rabbi “Teslim ol” dedi, o da “Alemlerin Rabbine teslim oldum” diye cevap verdi. İbrahim bunu oğullarına vasiyet etmişti. Yakup da şöyle demişti: “Oğullarım! Allah bu dini sizin için seçmiştir. Siz de başka değil, sadece kendini ona vermiş olarak can verin.” Yakub’a ölüm hali geldiği zaman, yoksa siz orada mı idiniz? O gün oğullarına şöyle demişti: “Siz benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” Onlar demişlerdi ki: “Senin Tanrına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk ederiz, bizler kendini ona verenlerdeniz.” Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Ne kazanmışlarsa kendilerine. Siz ne kazandıysanız o da sizedir. Onların yaptığı şeyden size soru sorulacak değildir.” (Bakara 2/130-134) Yakub Aleyhisselamın Haram Kıldığı Şeyler “Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in (Yakub’un) kendilerine haram ettiği bir kenara bırakılırsa bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki “Getirin Tevrat’ı, eğer doğru kimselerseniz.” Bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerdir.” (Ali İmran 3/93-94) Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
İSHAK ALEYHISSELAM
“Allah’a, bize gönderilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O’na teslim olanlarız” deyin.” (Bakara 2/136) “Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının yahudi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? Peki, Siz mi yoksa Allah mı daha iyi bilir? de. Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara 2/140) “Ona İshak’ı, Yakup’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh’u ve soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u (ki işlerini iyi yapanlara böylece karşılık veririz), Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı (ki hepsi iyilerdendir), İsmail’i, Elyesa’yı, Yunus’u, Lut’u (ki hepsini dünyalara üstün kıldık) doğru yola eriştirdik. Babalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Alah’ın kullarından dilediğini eriştirdiği yoludur. Puta taparlarsa amelleri boşa çıkar. Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız. İşte bunlar Allah’ın doğru yola eriştirdikleridir, onların yoluna uy, “Sizden buna karşılık bir ücret istemem, bu sadece herkes için bir hatırlatmadır” de.” (En’am 6/84-90) “Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Onlar, “Korkma, biz Lut milletine gönderildik” dediler. Bu Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
İSMAIL ALEYHISSELAM “Kabeyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim’in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail’e ahd verdik. İbrahim: “Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından, Allah’a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır” demişti. Allah da: “İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç” buyurmuştu. İbrahim ve İsmail, Kabenin temellerini yükseltiyordu. “Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin” dediler. “Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin”. “Rabbimiz! İçlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve Hakim olan ancak Sensin.” (Bakara 2/125-129) Gelen Vahiy “Allah’a, bize gönderilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O’na teslim olanlarız” deyin.” (Bakara 2/136) “Nuh’a, ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettiğimiz gibi şüphesiz sana da vahyettik.Davud’a
Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
İBLISIN YOLDAN ÇIKIŞI Secde Emri 28-9. Rabbin meleklere: “Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın” demişti. (Hicr 15) 71-2. Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.” (Sad 38) İblis”in Cevabı “Allah, “Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?” dedi, “Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm” cevabını verdi.” (Araf 7/12) “Allah: “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?” dedi. O: “Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem” dedi.” (Hicr 15/32-33) “Allah: ” Ey İblis Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?” dedi. İblis: “Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi. Allah: “Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Din gününe kadar lanetim senin üzerinedir” dedi.” (Sad 38/75-78) Aldığı Ceza “Ona, ” İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın tekisin” dedi. (Araf 7/13) “Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır” dedi.” (Hicr 15/34-35) “Oysa Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurdum. Saptıranları hiçbir işte asla yardımcı da edinmedim. O gün Allah: “Bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin” der. Abdulaziz Bayındır12. May 2009
DAVUD ALEYHISSELAM
Hz. Davud, Yakub aleyhisselamın oğlu Yehûda’ın soyundandır. İşmuil (Şemuyel = Samuel) aleyhisselamın ölümünden sonra kendisine peygamberlik verilmiş, kayınpederi Talut’un ölümünden sonra da İsrailoğullarına hükümdar olmuştur. Peygamberliğinden Önceki Olaylar “Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi?Peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. “Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?” demişti. “Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmayalım?” demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı müstesna yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.” (Bakara 2/246) Talut’un (Saul) Hükümdarlığı “Peygamberleri onlara “Allah size şüphesiz, Talut’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. “Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?” dediler, “Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı” dedi. Allah hükümdarlığı dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. Peygamberleri onlara, “Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır” dedi.” (Bakara 2/247-248) Ürdün Nehrini Geçiş “Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir” dedi. Onlardan pek azı Abdulaziz Bayındır29. Haz 2009
MUSA VE HARUN ALEYHISSELAM Kitapta Musa’dan da söz et. Çünkü o içten bağlıydı. O bir elçi, bir peygamberdi. Ona Tur’un sağ yanından seslenmiş ve gizli konuşmak için iyice yaklaştırmıştık. Ona acıdığımızdan, kardeşi Harun’u da bir peygamber olarak ona bağışlamıştık. (Meryem19/51-53) Biz, Musa’ya ve Harun’a gerçekten iyilikte bulunmuştuk. O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık Onlara yardım etmiştik de yenen taraf onlar olmuştu. Her ikisine, o apaçık Kitab’ı vermiştik. Her ikisini de doğru bir yola çıkarmıştık. Arkadan gelenler içinde onlara şunu bırakmıştık. “Musa ve Harun’a selam olsun”. İşte biz, iyilere böyle ödül veririz. Çünkü her ikisi de inanmış kullarımızdandı. (Saffât 37/114-122) O ikisini Firavun ve ileri gelen adamlarına elçi göndermiştik de onlar hemen büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten mağrur bir topluluktular. Dediler ki, “Tıpkı bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Üstelik kavimleri zaten bizim kölelerimizdir. Onları yalan saydılar ve yok edilenlere karıştılar. Biz o Kitabı Musa’ya, belki yola gelirler diye vermiştik. (Müminûn 23/46-49) Hz. Harun vahiy almıştır. Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmişizdir. Davud’a da Zebur’u verdik. (Nisa 4/163) Firavun Kazıklı Firavun’a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? (Fecr 89/10) Firavun o yerde gerçekten bir Abdulaziz Bayındır29. Haz 2009
EYYÜB ALEYHISSELAM
Hz. İbrahim Soyundan Bir Peygamber “(İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce de Nuh’u doğru yola eriştirmiştik. İbrahim’in soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u da. İşlerini iyi yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriyâ, Yahyâ, İsa ve İlyas; hepsi de iyilerdendir. İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut; hepsini başkalarından üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden kimilerini de. Onları tek tek seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Alah’ın yoludur. Orayı kullarından dilediğine gösterir. Eğer onlar ortak koşmuş olsalardı yaptıkları ne varsa boşa çıkardı. Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte onlardır. Bunlar eğer onları tanımazlık ederlerse, bunu, onları tanımazlık etmemiş olan bir topluma veririz. Onlar Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimselerdir. Sen onların izinden git. De ki “Sizden buna bir karşılık istemem. Bu herkes için sadece bir hatırlatmadır.” (En’am 6/84-90) Hastalıktan Kurtulması “Eyyub’u da (an). Bir gün Rabbine şöyle seslenmişti: “Bu sıkıntı ile benim başım dertte. Sen ise, merhametlilerin en merhametlisisin. Onun duasını kabul etmiş ve ne sıkıntısı varsa gidermiştik. Ona ailesini ve onlarla beraber bir o kadarını da vermiştik ki, katımızan bir rahmet ve ibadet edenler için bir ders olsun.” (Enbiya 21/83-84) “Kulumuz Eyyub’u an; birgün Rabbine şöyle seslendi: “Şeytan beni bitkinleştirdi ve bana azap verdi.” Ayağını Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
YUSUF ALEYHISSELAM
(Firavun hanedanından olup imanını gizleyen mümin bir kişi onlara şöyle demişti:) “Bundan (yani Hz. Musa’dan) önce Yusuf size belgelerle gelmişti. Siz de getirdiği şeylerden şüphelenip durmuştunuz. Nihayet Yusuf ölünce demiştiniz ki, Allah ondan sonra artık elçi göndermez. Her kim, aşırılık eden kuşkucu biri olursa Allah onu işte böyle saptırır.” Kendilerine gelmiş bir delile dayanmadan, Allah’ın ayetleri üzerinde tartışanlar, hem Allah katında, hem de inananlar katında büyük bir öfkeyle karşılanırlar. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle bir yapıya sokar.” (Mümin 40/34-35) YUSUF SÛRESİ Bismillahirrahmanirrahim 1. Elif, Lâm, Râ. Bunlar, apaçık Kitab’ın ayetleridir. 2. Belki aklınızı kullanırsınız diye biz onu, Arapça bir Kur’an olarak indirdik. 3. Şimdi vahyettiğimiz bu bilgiler içindeki hikâyelerin en güzelini sana anlatacağız. Oysaki daha önce sen bundan tamamen habersizdin. Yusuf’un Rüyası 4. Bir gün Yusuf babasına şöyle demişti: “Babacığım! Rüyamda on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Baktım, benim için secdeye kapanmışlar.” 5. Babası dedi ki: “Oğulcağızım! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü Şeytan insana apaçık düşmandır.” 6. “İşte Rabbin seni böylece seçecek ve kimi olayları yorumlamayı öğretecektir. Sana ve Yakup soyuna olan nimetini de tamamlayacaktır. Nitekim daha önce de babaların İbrahim ve İshak’a olan nimetlerini tamamlamıştı. Doğrusu senin Rabbinbilir ve doğru
Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
YAKUP ALEYHISSELAM
Yakub Aleyhisselamın Vasiyeti “Kim İbrahim’in dininden yüz çevirir ki? Kendi kendini alçaltmış biri olursa o başka. Gerçekten biz onu dünyada iken seçmişizdir. O ahirette de elbette iyiler arasındadır. Ne zaman ki, Rabbi “Teslim ol” dedi, o da “Alemlerin Rabbine teslim oldum” diye cevap verdi. İbrahim bunu oğullarına vasiyet etmişti. Yakup da şöyle demişti: “Oğullarım! Allah bu dini sizin için seçmiştir. Siz de başka değil, sadece kendini ona vermiş olarak can verin.” Yakub’a ölüm hali geldiği zaman, yoksa siz orada mı idiniz? O gün oğullarına şöyle demişti: “Siz benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” Onlar demişlerdi ki: “Senin Tanrına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk ederiz, bizler kendini ona verenlerdeniz.” Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Ne kazanmışlarsa kendilerine. Siz ne kazandıysanız o da sizedir. Onların yaptığı şeyden size soru sorulacak değildir.” (Bakara 2/130-134) Yakub Aleyhisselamın Haram Kıldığı Şeyler “Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in (Yakub’un) kendilerine haram ettiği bir kenara bırakılırsa bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki “Getirin Tevrat’ı, eğer doğru kimselerseniz.” Bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerdir.” (Ali İmran 3/93-94) Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır Abdulaziz Bayındır30. Haz 2009
__
__
İSLAM İKTISADI
Loading…
PARA PİYASASI VE MAL PİYASASI Ticaret mal üzerinden, faizli işlemler de daha çok para üzerinden yürütüldüğü için iki farklı piyasa doğmuştur; bunlar para piyasası ve mal piyasasıdır. Bunların ayrı kurum ve kuruluşları vardır. Para piyasası kurumları finansal kesimi, mal piyasası kurumları da malî kesimi oluşturur. Bu iki kesimi birbirinden ayıran faizdir. Mal piyasaları değişken, para piyasaları sabit olur. Fiyatlar mal piyasasında, faiz ise para piyasasında oluşur. Mal piyasalarının değişken olması, işin tabiatı gereğidir. Alım satımda farklı şeyler değiştirildiğinden taraflar ortak noktada buluşmaya çalışırlar. Bu nokta fiyattır. Fiyat, pazara göre oluşur. Bir yerde 15 lira olan bir mal, başka yerde 5 lira olabilir. Para piyasalarının sabit olması da işin tabiatı gereğidir. Çünkü faizli işlemde bedeller aynı özelliktedir. İşçinin elindeki 100 lira ile tüccarın, sanayicinin veya bankanın kasasındaki 100 lira aynıdır. Bu yüzden faizli işlemin lüks semtte olmasıyla bir kenar mahallede olması faiz oranını etkilemez. Alım satımın peşini olduğu gibi vadelisi de olur. Ama faizli işlemin peşini olmaz. Yani hemen ödenecek bir borç olamaz ki onun faizi olsun. İnsanların bir kalem parası kadar küçük bir meblâğı faiz ödeyerek alma adetleri yoktur. Faizli krediler önemli miktarlarda olur. Bankaların kuruluş amaçlarından biri de küçük tasarrufları toplayarak büyük meblâğlar oluşturmaktır. Satın alınan malın miktarı arttıkça fiyatı düşer. Meselâ 1 kalem 1 liradan alınıyorsa Abdulaziz Bayındır6. Şub 2020
İSLAM HUKUKUNDA YENI METOD ARAYIŞLARI VE FAIZ ÖRNEĞI Günümüze kadar İslam aleminde Hanefî, Malikî, Şafiî, Hanbelî mezhepleri etkin olmuştur. Mezhep imamlarından Ahmed b. Hanbel, 241 h. 855 m. senesinde vefat etmiştir. 12 asırdan beri müslümanların hukuki işleri, bu mezheplerden birine göre yürütülmüştür. Bu mezhepler bugün de etkinliğini korumaktadır. 20 asır, büyük ölçüde ictihad tartışmaları ile geçmiştir. Artık tartışmalar geride kalmış ve ictihad dönemi başlamıştır. Şimdi ictihadlar, eskisine göre farklı metodlarla yapılmakta ve bu metodlar zaman zaman tartışılmaktadır. Bunları, baskıcı ve evrensel diye iki başlık altında toplamak mümkündür. Herkes evrenselin peşinde gözükmekten hoşlanır. Doğru olanı, evrenselin peşin de gözükmek değil, onu özümsemek ve ona göre davranmaktır. Varılan noktayı ortaya koyabilmek için mezheblerin ictihadlarını yeni ictihadlarla karşılaştırmak gerekir. Faiz örneği üzerinden hareketle kısa bir gezinti yapılacak ve bize göre doğru ve evrensel olanı takdim edilecektir. I- FAİZLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER A- Ayetler “Faiz yiyenler, şeytanın içine sokulup aklını çeldiği kimsenin davranışından farklı bir davranış göstermezler. Bu onların, “Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Her kime, Rabbinden bir öğüt ulaşır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; artık onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, işte onlar cehennemliktir. Onlar orada temelli kalacaklardır. Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlük Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
ÖDEMEYI GECIKTIREN BORÇLUYA MADDI CEZA I- BORCU GECİKTİRME SIKINTISINA ÇÖZÜM ARAYAN GÖRÜŞLER A- Borcu Geciktirme Suçuna Denk Maddi Ceza B- Borcu Geciktirme Suçuna Denk Olmayan Maddi Ceza Teklifleri 1- Borcu geciktirmeyi menfaat gasbı sayıp tazmin ettirmek a- Karar yanlış bir gerekçeye dayandırılmıştır. b- Alacaklının zarara uğradığı iddiası c- Gecikme bedeli üzerinde önceden anlaşma yapılamaması d- Geçerli faiz oranının reddi 2- Mesâlih-i mürseleye dayanarak gecikme cezası vermek 3- Bazı hadislere dayanarak gecikme cezasına hükmetmek 4- Cezai şartla gecikme cezasını aynı yere koymak 5- Kaparoya bakarak gecikme cezasına hükmetmek 6- Gecikme cezasını alıp hayır yollarına harcamak C- Yeni Bir Akit Türü Önerisi II- BORCU GECİKTİRME SIKINTISINA ÇÖZÜM OLAMAYAN GÖRÜŞLER A- Borçluya Hapis Cezası B- Borçluya Maddi Cezayı Faiz Sayıp Başka Bir şey önermeme III- DEĞERELENDİRME VE SONUÇ FAİZSİZ SİSTEMDE ÖDEMEYİ GECİKTİREN BORÇLUYA UYGULANACAK MADDİ CEZA (ÖZET) Faizli sistemde borcunu geciktirene temerrüt faizi uygulanır. Faizsiz sistemde uygulanabilecek maddi ceza ile ilgili farklı görüşler vardır. Bunun için ya maddi suça maddi ceza düşüncesinden hareket edilir, ya da yeni bir akit türü önerilir. Bu makale, maddi suça denk, maddi ceza önermektedir. Önerinin esası şudur: Ödemeyi geciktiren borçlunun suçu, alacaklının malını bir süre haksız yere kullanmaktır. Suçuna denk maddi ceza ise borcu ile birlikte o miktarda bir parayı alacaklıya vermesi,alacaklının
Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
İSLAM FIKHI AÇISINDAN BORÇLANMALARDA ENFLASYON FARKI Günümüze kadar dolaşıma çıkmış paraları madenî ve kağıt para diye ikiye ayırabiliriz. Madenî para altın, gümüş ve diğer madenlerden basılır. İslamî kaynaklarda gümüş paraya dirhem, altın paraya dinar, diğer madenlerden basılan paraya da fels denir (Çoğulu fülus’dur). Kağıt para, kağıttan üretilir ve üzerinde yazılı değerle dolaşıma çıkarılır. Fıkıh kitaplarının çoğu, dinar ve dirhemlerin kullanıldığı devirlerde yazılmıştır. O paralarla kağıt para arasında çok fark vardır. Biri, içindeki altın veya gümüş sebebiyle dünyanın her yerinde değerli olduğu halde diğeri küçük bir kağıt parçasından başka bir şey değildir. O ancak, siyasi otoritenin kararı ve insanların kabulü ile bir değer kazanır. Bunun milli sınırlar dışında para sayılması, uluslararası ilişkilere, o parayı çıkaran devletin itibarına ve insanların bunu kabul etmelerine bağlıdır. Altın ve gümüş, değerli maden oldukları için dolaşımdan kalkan dinar veya dirhemin değeri fazla düşmezdi. Alacaklı taraf, o para ile ödeme yapılmasını dahi kabul edebilirdi. Osmanlı lirası 1920’lerden beri dolaşımda olmamasına rağmen değerini korumakta ve talepleri karşılamak için İstanbul Darphanesinde basılmaktadır. Çünkü o halâ, serveti biriktirmek veya ziynet amacıyla satın alınmaktadır. İlk zamanlar kağıt paranın karşılığı ilgili yerlerde altın veya gümüş olarak, kısmen veya tamamen bulunur yahut ileri bir tarihte karşılığının ödeneceği vaat edilirdi. Bu da paranın belli miktarın üstüne çıkmasına engel olurdu. Bugünkü Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
KREDI KARTININ TAKSITLENDIRILMESI Kredi kartı veren kuruluş, kart sahibinin belli yerlerden yapacağı, belli harcamaların bedelini ödemeyi kabul ederek ona kefil olur. Ayrıca borcun doğmasından ödenmesine kadar geçen işlemler bütününü takip edip sonuçlandırma konusunda hem kart sahibine, hem de alacaklıya hizmetler sunar ve karşılığında komisyon alır. Müşterinin payını da çoğu zaman, alacaklı öder. Ödemek istemeyenler, kart sahibinden komisyon alırlar. Ödemenin gecikmesi halinde uygulanacak ceza ile borcun vadeye yayılması önemlidir. Kredi kartları bu açıdan; normal kart, taksit kart ve özel kart olmak üzere üçe ayrılabilir. 1- Normal Kredi Kartı Banka, ödemeyi geciktiren kart sahibine faiz tahakkuk ettirir. Bu, ödenecek faize karşılık borcu geciktirme imkânı verirken, faizden kaçanların zamanında ödeme yapmasını da sağlar. Faizsiz finans kurumları ödemeyi geciktirenden faiz alamazlar. Ama faiz yerine uygulanan gecikme cezası türlerinin tamamı faiz kapsamındadır. Bu problemi faize girmeden çözmek mümkün olduğu halde henüz uygulanmamaktadır. 2- Taksit Kart Taksitleri ve ödenecek bedeli, kart sahibi ile satıcının, anlaşarak belirlemelerine imkân veren kart türüdür. Borcun vadeye yayılması, faizsiz olarak gerçekleşir. 3- Özel Kredi Kartları Bazı finans kurumları, normal işlemlerinden elde ettikleri kâr oranını, kredi kartlarına da uygulayarak alacaklarını vadeye yaymaktadırlar. Bu iki şekilde olmaktadır: a- Süresiz olanlar Kredi kartı sahibi, mal veya hizmeti, kurumun vekili olarak kurum adına almış ve Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
DÂRU’L-HARP’TA FAIZ0
Müslümanların egemen olduğu ülkelere dâru’l-İslam, yani İslam ülkesi, egemen olmadığı ülkelere de dâru’l-harp, yani düşman ülkesi adı verilir. Bunların içinde müslümanlarla saldırmazlık ve barış anlaşması yapmış olanlara dâru’l-harp yerine daha çok sulh, eman ve ahid ülkesi denir. Ebû Hanife ile İmam Muhammede göre gayrimüslimlerin ülkesinde (dâru’l-harp) bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir. O şahıs isterse orada müslüman olmuş ve henüz İslam ülkesine (dâru’l-İslam’a) göç etmemiş olsun. Ebû Yusuf ise bu görüşte değildir. Çünkü islam ülkesine girmesine müsade ettiğimiz bir gayrimüslim (المستأمن = müste’men) burada faizli işlem yapamayacağına göre bir müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz. Maliki, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre de faiz her yerde yasaktır. Çünkü faizi yasaklayan ayet ve hadislerde böyle bir yer ayırımı yoktur. Eğer yiyorlarsa, dâru’l-harp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla kumar oynamada da aynı ihtilaf geçerlidir. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre bunlar da yapılabilir. 1 – DELİLLER a – Hadis Mekhûl’un rivayetine göre Allah’ın Elçisi, sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle demiştir: لا ربا بين المسلم والحربي في دار الحرب “Dâru’l-harpta müslüman ile harbî arasında faiz olmaz.” Bu hadis hakkında çok söz söylenmiş ve bir çokları böyle bir hadisin varlığını kabul etmemiştir. Kemaleddin b. el-Hümâm şöylediyor:
Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
BORSA
Menkul kıymetlerin alınıp satıldığı yere menkul kıymetler borsası adı verilir. Menkul kıymetler kapsamına tahvil, hazine bonosu ve hisse senetleri girer. Tahvil ve hazine bonosu faizli borç senetleridir. Bunların alım satımı faizli işlem kapsamına girer. Hisse senetleri ise şirketlerin ortaklık senetleridir. Bunları alanlar, ilgili şirketin ortağı olurlar. Bunlar küçük ortak olacağından A.Ş.’nin büyük ortaklarının insafına terk edilmiş olurlar. S.P.K. (Sermaye Piyasası Kanunu) ve yönetmeliklerle bunların durumu iyileştirilmeye çalışılmıştır. Ancak A.Ş.’lerin yapısında temel değişiklikler yapılmadan, yönetimi üstlenen kişiler, yaptıkları haksız davranışlardan bizzat sorumlu tutulmadan, en küçük ortağın hakkını koruyacak değişiklikler yapılmadan bu haksızlıkların önüne geçmek mümkün olmaz. Bugüne kadar yapılan değişiklikler yeterli olmamıştır. A- Menkul Kıymetlerin Halka Arzı ve Satışı S.P.K.’nın 6. maddesine göre, “Menkul kıymetlerin halka arzında açıklanacak bilgiler izahnâmede yer alır. İzahnâmede hangi bilgilerin bulunacağı hisse senetleri ve tahvil ihraçları bakımından ayrı ayrı olmak üzere T.T.K.’nın ilgili maddelerindeki hususlar göz önünde tutularak kurul tarafından belirlenir. Halka arz izninin verilmesinden sonra izahnâme Ticaret Sicili’ne tescil ve ilan edilir. Halkın menkul kıymetleri satın almaya davet edilmesi izahnâme ve esas sözleşmeye, kurulun gerekli maddeleri eklediği bir sirküler ile yapılır. Yapılacak ilan ve açıklamalar, ne gerçeğe uymayan abartılı veya yanıltıcı bilgiler içerebilir ne de halka arz izninin resmî bir teminat olarak yorumlanmasına yol açacak Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
KUR’ÂN’DA PIYASA VE İNSAN HÜRRIYETI Yrd. Doç. Dr. Servet Bayındır ((İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.)) 15. 03. 2007 ÖZET Mal ve hizmetlerin el değiştirdiği ortama piyasa denir. Piyasa ile mülkiyet özgürlüğüne yaklaşım tarzı arasında doğrudan bir ilişki vardır. İlk çağlardan beri üretici, tüketici, tüccar ve yöneticilerin piyasalardaki işlemler ve dolayısıyla insanın özgürlüğüne müdahil olma noktasında istekli oldukları anlaşılmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, tarihî süreçte çok sayıda iktisadî ve siyasî ekol ortaya çıkmıştır. Kur’an’ı Kerim ve onun açıklamasından ibaret olan Hz. Peygamber’in sünnetinde ekonomik refah ve toplumsal huzura erişilmesi noktasında bir takım genel ilkeler ortaya konulmuştur. Nahl suresi 112. ayet ile Nisâ suresi 29. ayette bu ilkelerden belirgin olarak bahsedilmektedir. Elinizdeki bu çalışmada, söz konusu iki ayetten hareketle Kur’an’ın piyasaya ve dolayısıyla piyasada işlem yapan insanın özgürlüğüne yaklaşımı hususundaki genel ilkelerin tespitine çalışılmıştır. http://www.suleymaniyevakfi.org/wp-content/uploads/2009/12/kuranda-piyasa-hurriyeti.pdfServet Bayındır
11. Ara 2009
DARU’L-HARBDE FAIZIN HÜKMÜ DÂRU’L-HARBDE FAİZİN HÜKMÜ Doç. Dr. Servet BAYINDIR ÖZET Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki faiz sözleĢmesinin hükmü Ġslâm hukukçularının üzerinde önemle durduğu konulardan biridir. Fukahanın bir kısmı yer ve kiĢi farkı gözetmeksizin faizi her durumda haram, diğer bir kısmı ise müslümanla gayrimüslim arasında yapıldığında bazı Ģartlarla caiz görürler. Bu görüĢlerde fukahanın Kur’an, Sünnet ve diğer delillere yaklaĢım tarzı ile “ötekine” atfettikleri hukukî konumun etkisi görülür. Bu makalede din, uyruk ve ülke ayrılığının faizin hükmüne etkisi konusunda fıkıh mezheplerince ileri sürülen görüĢler incelenecektir. Faizin kapsamına yaklaĢım tarzlarına göre mezheplerin durumu tespit edilerek ileri sürülen deliller ve bu delillerin değerlendirilmesi yapılacaktır. Ayrıca mevcut görüĢler günümüzün siyasi ve ekonomik Ģartlarıyla mukayese edilecektir. Anahtar Kelimeler: Dârulislâm, Dârussulh, Faiz, Harbî, Müste’men, Zimmî REFLECTION OF THE RELIGIOUS AND TERRITORIAL DIVERSITY ON RIBA’S (INTEREST) RULES SUMMARY One of the most important subjects which preoccupy the Muslim jurists is the legal rule (Hokum) of interests’ contracts between Muslim and non-Muslims. While some of jurists declare that this contract is illicit without any distinction between persons or territories, some others find them licit if they are contracted under some conditions. In these opinions it can be seen the approach method of Islamic Jurist’s to Quran, Sunna, and the other arguments in additionServet Bayındır
23. Ara 2011
FAIZSIZ SUKUK!
HACI –Bir gazetede şöyle bir haber okudum: “Türkiye, tarihinde ilk kez, faizsiz gelir imkânı sunan tahvil (sukuk) ile borçlanmaya gidiyor. 5,5 yıl vadeli tahvilin faizsiz getirisinin dolar bazında yüzde üç civarında olması bekleniyor.” Hocam tahvil nedir; sukuk ne demektir? HOCA –Tahvil, faizli borç senedi, sukuk ise bir iddiayı ispata yarayan belgedir. Farsça’dan Arapça’ya geçmiş olansakk (الصك)’ın çoğuludur. Bugün Araplar, faizli veya faizsiz olarak borsada işlem gören senetlere sukuk derler. HACI –Öyleyse Hazine’nin çıkardığı sukuk, faizsiz olanıdır. HOCA –Gazete onlara tahvil diyor. Getirisi olan borca faizsiz diyen ya ekonomiyi bilmiyor ya da insanları farklı yöne çekmek istiyordur. HACI –Ama bunların birer kira sertifikası olduğu ve üzerinde yıllardır çalışıldığı söyleniyor. HOCA –Hacı Bey, bu iş için “Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama Anonim Şirketi” adıyla bir şirket kuruldu. Hazine, devlete ait taşınmazları mesela bir devlet hastanesini bu şirkete 1 milyara satacak sonra o hastaneyi yıllığı 50 milyondan 5.5 yıllığına kiraya tutacak. Sonra Hazine’nin şirketi, 100 lira değerinde on milyon adet sukuk çıkaracak. Halka diyecek ki, “Sukuku alırsanız, hastaneye ortak olacağınız için onun kirasından pay alacaksınız. 5.5 yıl sonra hastaneyi Hazine’ye 1 milyara satacağım ve elinizdeki sukuku da 100 liradan geri alacağım.” HACI –Satan Hazine, alan Hazine, kiraya tutan Hazine, kira bedelini ödeyenSuleymaniye Vakfi
22. Eyl 2012
HAZINENIN ÇIKARDIĞI KIRA SERTIFIKALARI HELAL MI? Doç. Dr. Servet BAYINDIR (13. 10. 2012) Son yıllarda özellikle “İslami” diye nitelenen finans piyasalarında SUKUK kavramı yaygın şekilde kullanılmaya başlandı. Bu Türkçe’de SERTİFİKA olarak adlandırılmaktadır. Hazine’nin çıkardığı KİRA SERTİFİKALARI da bu türdendir. Hazinenin kira sertifikalarının ayrıntısına geçmeden önce Sukuk’un teorik temelleri ve dünyadaki tarihçesine kısaca göz atalım. Her ne kadar örnekleri İslam tarihinin erken dönemlerine kadar uzansa da günümüz sukuk işlemlerinin ilham kaynağını Batıdaki faizli menkul kıymetleştirme (securitization) uygulamaları oluşturmaktadır. Menkul kıymetleştirme özellikle ipotekli konut satışları, finansal kiralama, faktoring ve kredi kartı işlemlerinden doğan alacaklar gibi getirisi sabit (standart) ve düzenli varlıklar esas alınarak yapılır. Yani mevcut alacak/borç senetlerinin faiz karşılığı kırdırılmasından ibaret bir işlemdir. Batılı tarzda tipik bir menkul kıymetleştirme işlemi şu şekilde gerçekleştirilir: Yukarıda belirtilen alacaklara temel oluşturan işlem veya projeyi finanse eden devlet veya özel kurum –ki bu Kaynak kuruluş olarak adlandırılır- dayanak, vade, miktar ve kredi değerliliği bakımından benzer olan alacak senetlerini bir havuzda toplar. Bu varlıklar, kendisi bir şirket olup, kuruluş amacı yalnızca menkul kıymetleştirme işlemi olan Özel Amaçlı Kuruluşa (Türkiye’deki ismi Varlık Kiralama Şirketi (VKŞ) yahut Genel Finans Ortaklığı) satım veya devir yoluyla aktarılır. Özel amaçlı kuruluş, bu alacaklar toplamını tek bir varlık haline dönüştürüp sigorta ettirir ve uzman bir kuruluşa değerbiçtirir.
Servet Bayındır
17. Eki 2012
EL BIRLIĞI SISTEMLERIYLE EV ALMAYA EMIN MIYIZ? Bir birikimimiz yok, ama bir eve ihtiyacımız var. Almak istediğimiz evin 200 bin TL olduğunu ve ayda 3333 TL taksitler halinde, günlük ihtiyacımızın dışında, birikim oluşturma kabiliyetimizin varlığını düşünelim. Bu durumda almak istediğimiz eve, hiç bir borca girmeden tam altmış ay, yani beş yıl sonra sahip olabiliyoruz. Diğer taraftan aynı imkânlarla eve daha erken de ulaşabileceğimizi hiç düşündünüz mü? Bizim gibi aynı durumda olan birçok insanın varlığını hayal edelim ve bu durumda olan yalnız altmış ayrı insanla birlikte bir araya geldiğimizi düşünelim. Ev alacak aynı ihtiyaca sahip bu altmış kişi, bir araya gelip her biri 3333 TL aylık taksitlerini ortak bir havuzda toplayabilirler. Aydan aya bir araya getirilen bu paralarla her ay, guruptaki bir üyenin evi satın alınabilmektedir. Çünkü her ay 60 kişiden 3333 TL ödeme alındığında, ev almak için 200 bin TL bir araya gelmiş olur. Neticede 60 ay içinde 60 üyenin tamamının evleri sırasıyla alınmış olurlar. Böylelikle grupta, altmışıncı sırada olanın dışında, diğer elli dokuz üye, evlerini yalnız davranana göre, çok daha erken almış olacaktır. Yani 60 üyeden 59’u, altmış ay beklemek zorunda kalmadığı ortadadır. İlk elli dokuz üye süre bakımından kazançlı, altmışıncı üyenin durumu ise değişmemiş olacaktır. Sonuçta; birlikte hareket etmeyle neredeyse herkes kazançlı, fakathiç kimse
Mustafa Evli
21. Şub 2017
MERKEZ BANKASI OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU Son günlerin popüler tartışma konusu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Genel Kurul Toplantı tarihini öne çekerek olağanüstü olarak 18 Ocak tarihinde toplanacağı bilgisi. 18 Ocak’ta yapılacağı açıklanan toplantının 3 gündem maddesi var: 1) Açılış ve toplantı başkanlığının oluşturulması 2) Banka esas mukavelesinde yer alan “Genel Kurul toplantıları her yılın nisan ayı içinde ve banka meclisinin tespit edeceği günde toplanır” ifadesinin “Genel kurul toplantıları her yıl hesap dönemi sonundan itibaren üç ay içinde ve banka meclisinin tespit edeceği günde toplanır” şeklinde değiştirilmesi 3) Bankanın 2018 yılı dönem karından avans dağıtımı yapılmasına karar verilmesi hususunun genel kurulun onayına arzı. Kâr payı avansı dağıtımı hakkındaki tebliğde 05.Ocak.2019 Tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir değişiklik yapıldığı ise gözden kaçan bir nokta. 05 Ocak 2019 Tarihli Resmi Gazete Sayı: 30646 Ticaret Bakanlığından: MADDE 1 – 9/8/2012 tarihli ve 28379 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kâr Payı Avansı Dağıtımı Hakkında Tebliğin 5 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(2) Sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan şirketler, kesinleşmemiş hesap dönemi sonu finansal tablolarda yer alan kâr üzerinden, ilgili hesap döneminin bitiminden itibaren bir ay içinde yapılacak genel kurullarında alınacak karara göre kâr payı avansı dağıtabilirler. Bu durumda ödenecek kâr payı avansı, hesap dönemi sonu kârından 7. madde gereği indirimler yapılmak suretiyle hesaplanan tutarın yüzde doksanını geçemez.” MADDE Ömer Mahmut Kuzanlı31. Oca 2019
PARA PİYASASI VE MAL PİYASASI Ticaret mal üzerinden, faizli işlemler de daha çok para üzerinden yürütüldüğü için iki farklı piyasa doğmuştur; bunlar para piyasası ve mal piyasasıdır. Bunların ayrı kurum ve kuruluşları vardır. Para piyasası kurumları finansal kesimi, mal piyasası kurumları da malî kesimi oluşturur. Bu iki kesimi birbirinden ayıran faizdir. Mal piyasaları değişken, para piyasaları sabit olur. Fiyatlar mal piyasasında, faiz ise para piyasasında oluşur. Mal piyasalarının değişken olması, işin tabiatı gereğidir. Alım satımda farklı şeyler değiştirildiğinden taraflar ortak noktada buluşmaya çalışırlar. Bu nokta fiyattır. Fiyat, pazara göre oluşur. Bir yerde 15 lira olan bir mal, başka yerde 5 lira olabilir. Para piyasalarının sabit olması da işin tabiatı gereğidir. Çünkü faizli işlemde bedeller aynı özelliktedir. İşçinin elindeki 100 lira ile tüccarın, sanayicinin veya bankanın kasasındaki 100 lira aynıdır. Bu yüzden faizli işlemin lüks semtte olmasıyla bir kenar mahallede olması faiz oranını etkilemez. Alım satımın peşini olduğu gibi vadelisi de olur. Ama faizli işlemin peşini olmaz. Yani hemen ödenecek bir borç olamaz ki onun faizi olsun. İnsanların bir kalem parası kadar küçük bir meblâğı faiz ödeyerek alma adetleri yoktur. Faizli krediler önemli miktarlarda olur. Bankaların kuruluş amaçlarından biri de küçük tasarrufları toplayarak büyük meblâğlar oluşturmaktır. Satın alınan malın miktarı arttıkça fiyatı düşer. Meselâ 1 kalem 1 liradan alınıyorsa Abdulaziz Bayındır6. Şub 2020
İSLAM HUKUKUNDA YENI METOD ARAYIŞLARI VE FAIZ ÖRNEĞI Günümüze kadar İslam aleminde Hanefî, Malikî, Şafiî, Hanbelî mezhepleri etkin olmuştur. Mezhep imamlarından Ahmed b. Hanbel, 241 h. 855 m. senesinde vefat etmiştir. 12 asırdan beri müslümanların hukuki işleri, bu mezheplerden birine göre yürütülmüştür. Bu mezhepler bugün de etkinliğini korumaktadır. 20 asır, büyük ölçüde ictihad tartışmaları ile geçmiştir. Artık tartışmalar geride kalmış ve ictihad dönemi başlamıştır. Şimdi ictihadlar, eskisine göre farklı metodlarla yapılmakta ve bu metodlar zaman zaman tartışılmaktadır. Bunları, baskıcı ve evrensel diye iki başlık altında toplamak mümkündür. Herkes evrenselin peşinde gözükmekten hoşlanır. Doğru olanı, evrenselin peşin de gözükmek değil, onu özümsemek ve ona göre davranmaktır. Varılan noktayı ortaya koyabilmek için mezheblerin ictihadlarını yeni ictihadlarla karşılaştırmak gerekir. Faiz örneği üzerinden hareketle kısa bir gezinti yapılacak ve bize göre doğru ve evrensel olanı takdim edilecektir. I- FAİZLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER A- Ayetler “Faiz yiyenler, şeytanın içine sokulup aklını çeldiği kimsenin davranışından farklı bir davranış göstermezler. Bu onların, “Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Her kime, Rabbinden bir öğüt ulaşır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; artık onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, işte onlar cehennemliktir. Onlar orada temelli kalacaklardır. Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlük Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
ÖDEMEYI GECIKTIREN BORÇLUYA MADDI CEZA I- BORCU GECİKTİRME SIKINTISINA ÇÖZÜM ARAYAN GÖRÜŞLER A- Borcu Geciktirme Suçuna Denk Maddi Ceza B- Borcu Geciktirme Suçuna Denk Olmayan Maddi Ceza Teklifleri 1- Borcu geciktirmeyi menfaat gasbı sayıp tazmin ettirmek a- Karar yanlış bir gerekçeye dayandırılmıştır. b- Alacaklının zarara uğradığı iddiası c- Gecikme bedeli üzerinde önceden anlaşma yapılamaması d- Geçerli faiz oranının reddi 2- Mesâlih-i mürseleye dayanarak gecikme cezası vermek 3- Bazı hadislere dayanarak gecikme cezasına hükmetmek 4- Cezai şartla gecikme cezasını aynı yere koymak 5- Kaparoya bakarak gecikme cezasına hükmetmek 6- Gecikme cezasını alıp hayır yollarına harcamak C- Yeni Bir Akit Türü Önerisi II- BORCU GECİKTİRME SIKINTISINA ÇÖZÜM OLAMAYAN GÖRÜŞLER A- Borçluya Hapis Cezası B- Borçluya Maddi Cezayı Faiz Sayıp Başka Bir şey önermeme III- DEĞERELENDİRME VE SONUÇ FAİZSİZ SİSTEMDE ÖDEMEYİ GECİKTİREN BORÇLUYA UYGULANACAK MADDİ CEZA (ÖZET) Faizli sistemde borcunu geciktirene temerrüt faizi uygulanır. Faizsiz sistemde uygulanabilecek maddi ceza ile ilgili farklı görüşler vardır. Bunun için ya maddi suça maddi ceza düşüncesinden hareket edilir, ya da yeni bir akit türü önerilir. Bu makale, maddi suça denk, maddi ceza önermektedir. Önerinin esası şudur: Ödemeyi geciktiren borçlunun suçu, alacaklının malını bir süre haksız yere kullanmaktır. Suçuna denk maddi ceza ise borcu ile birlikte o miktarda bir parayı alacaklıya vermesi,alacaklının
Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
İSLAM FIKHI AÇISINDAN BORÇLANMALARDA ENFLASYON FARKI Günümüze kadar dolaşıma çıkmış paraları madenî ve kağıt para diye ikiye ayırabiliriz. Madenî para altın, gümüş ve diğer madenlerden basılır. İslamî kaynaklarda gümüş paraya dirhem, altın paraya dinar, diğer madenlerden basılan paraya da fels denir (Çoğulu fülus’dur). Kağıt para, kağıttan üretilir ve üzerinde yazılı değerle dolaşıma çıkarılır. Fıkıh kitaplarının çoğu, dinar ve dirhemlerin kullanıldığı devirlerde yazılmıştır. O paralarla kağıt para arasında çok fark vardır. Biri, içindeki altın veya gümüş sebebiyle dünyanın her yerinde değerli olduğu halde diğeri küçük bir kağıt parçasından başka bir şey değildir. O ancak, siyasi otoritenin kararı ve insanların kabulü ile bir değer kazanır. Bunun milli sınırlar dışında para sayılması, uluslararası ilişkilere, o parayı çıkaran devletin itibarına ve insanların bunu kabul etmelerine bağlıdır. Altın ve gümüş, değerli maden oldukları için dolaşımdan kalkan dinar veya dirhemin değeri fazla düşmezdi. Alacaklı taraf, o para ile ödeme yapılmasını dahi kabul edebilirdi. Osmanlı lirası 1920’lerden beri dolaşımda olmamasına rağmen değerini korumakta ve talepleri karşılamak için İstanbul Darphanesinde basılmaktadır. Çünkü o halâ, serveti biriktirmek veya ziynet amacıyla satın alınmaktadır. İlk zamanlar kağıt paranın karşılığı ilgili yerlerde altın veya gümüş olarak, kısmen veya tamamen bulunur yahut ileri bir tarihte karşılığının ödeneceği vaat edilirdi. Bu da paranın belli miktarın üstüne çıkmasına engel olurdu. Bugünkü Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
KREDI KARTININ TAKSITLENDIRILMESI Kredi kartı veren kuruluş, kart sahibinin belli yerlerden yapacağı, belli harcamaların bedelini ödemeyi kabul ederek ona kefil olur. Ayrıca borcun doğmasından ödenmesine kadar geçen işlemler bütününü takip edip sonuçlandırma konusunda hem kart sahibine, hem de alacaklıya hizmetler sunar ve karşılığında komisyon alır. Müşterinin payını da çoğu zaman, alacaklı öder. Ödemek istemeyenler, kart sahibinden komisyon alırlar. Ödemenin gecikmesi halinde uygulanacak ceza ile borcun vadeye yayılması önemlidir. Kredi kartları bu açıdan; normal kart, taksit kart ve özel kart olmak üzere üçe ayrılabilir. 1- Normal Kredi Kartı Banka, ödemeyi geciktiren kart sahibine faiz tahakkuk ettirir. Bu, ödenecek faize karşılık borcu geciktirme imkânı verirken, faizden kaçanların zamanında ödeme yapmasını da sağlar. Faizsiz finans kurumları ödemeyi geciktirenden faiz alamazlar. Ama faiz yerine uygulanan gecikme cezası türlerinin tamamı faiz kapsamındadır. Bu problemi faize girmeden çözmek mümkün olduğu halde henüz uygulanmamaktadır. 2- Taksit Kart Taksitleri ve ödenecek bedeli, kart sahibi ile satıcının, anlaşarak belirlemelerine imkân veren kart türüdür. Borcun vadeye yayılması, faizsiz olarak gerçekleşir. 3- Özel Kredi Kartları Bazı finans kurumları, normal işlemlerinden elde ettikleri kâr oranını, kredi kartlarına da uygulayarak alacaklarını vadeye yaymaktadırlar. Bu iki şekilde olmaktadır: a- Süresiz olanlar Kredi kartı sahibi, mal veya hizmeti, kurumun vekili olarak kurum adına almış ve Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
DÂRU’L-HARP’TA FAIZ0
Müslümanların egemen olduğu ülkelere dâru’l-İslam, yani İslam ülkesi, egemen olmadığı ülkelere de dâru’l-harp, yani düşman ülkesi adı verilir. Bunların içinde müslümanlarla saldırmazlık ve barış anlaşması yapmış olanlara dâru’l-harp yerine daha çok sulh, eman ve ahid ülkesi denir. Ebû Hanife ile İmam Muhammede göre gayrimüslimlerin ülkesinde (dâru’l-harp) bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir. O şahıs isterse orada müslüman olmuş ve henüz İslam ülkesine (dâru’l-İslam’a) göç etmemiş olsun. Ebû Yusuf ise bu görüşte değildir. Çünkü islam ülkesine girmesine müsade ettiğimiz bir gayrimüslim (المستأمن = müste’men) burada faizli işlem yapamayacağına göre bir müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz. Maliki, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre de faiz her yerde yasaktır. Çünkü faizi yasaklayan ayet ve hadislerde böyle bir yer ayırımı yoktur. Eğer yiyorlarsa, dâru’l-harp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla kumar oynamada da aynı ihtilaf geçerlidir. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre bunlar da yapılabilir. 1 – DELİLLER a – Hadis Mekhûl’un rivayetine göre Allah’ın Elçisi, sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle demiştir: لا ربا بين المسلم والحربي في دار الحرب “Dâru’l-harpta müslüman ile harbî arasında faiz olmaz.” Bu hadis hakkında çok söz söylenmiş ve bir çokları böyle bir hadisin varlığını kabul etmemiştir. Kemaleddin b. el-Hümâm şöylediyor:
Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
BORSA
Menkul kıymetlerin alınıp satıldığı yere menkul kıymetler borsası adı verilir. Menkul kıymetler kapsamına tahvil, hazine bonosu ve hisse senetleri girer. Tahvil ve hazine bonosu faizli borç senetleridir. Bunların alım satımı faizli işlem kapsamına girer. Hisse senetleri ise şirketlerin ortaklık senetleridir. Bunları alanlar, ilgili şirketin ortağı olurlar. Bunlar küçük ortak olacağından A.Ş.’nin büyük ortaklarının insafına terk edilmiş olurlar. S.P.K. (Sermaye Piyasası Kanunu) ve yönetmeliklerle bunların durumu iyileştirilmeye çalışılmıştır. Ancak A.Ş.’lerin yapısında temel değişiklikler yapılmadan, yönetimi üstlenen kişiler, yaptıkları haksız davranışlardan bizzat sorumlu tutulmadan, en küçük ortağın hakkını koruyacak değişiklikler yapılmadan bu haksızlıkların önüne geçmek mümkün olmaz. Bugüne kadar yapılan değişiklikler yeterli olmamıştır. A- Menkul Kıymetlerin Halka Arzı ve Satışı S.P.K.’nın 6. maddesine göre, “Menkul kıymetlerin halka arzında açıklanacak bilgiler izahnâmede yer alır. İzahnâmede hangi bilgilerin bulunacağı hisse senetleri ve tahvil ihraçları bakımından ayrı ayrı olmak üzere T.T.K.’nın ilgili maddelerindeki hususlar göz önünde tutularak kurul tarafından belirlenir. Halka arz izninin verilmesinden sonra izahnâme Ticaret Sicili’ne tescil ve ilan edilir. Halkın menkul kıymetleri satın almaya davet edilmesi izahnâme ve esas sözleşmeye, kurulun gerekli maddeleri eklediği bir sirküler ile yapılır. Yapılacak ilan ve açıklamalar, ne gerçeğe uymayan abartılı veya yanıltıcı bilgiler içerebilir ne de halka arz izninin resmî bir teminat olarak yorumlanmasına yol açacak Abdulaziz Bayındır29. Eyl 2009
KUR’ÂN’DA PIYASA VE İNSAN HÜRRIYETI Yrd. Doç. Dr. Servet Bayındır ((İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.)) 15. 03. 2007 ÖZET Mal ve hizmetlerin el değiştirdiği ortama piyasa denir. Piyasa ile mülkiyet özgürlüğüne yaklaşım tarzı arasında doğrudan bir ilişki vardır. İlk çağlardan beri üretici, tüketici, tüccar ve yöneticilerin piyasalardaki işlemler ve dolayısıyla insanın özgürlüğüne müdahil olma noktasında istekli oldukları anlaşılmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, tarihî süreçte çok sayıda iktisadî ve siyasî ekol ortaya çıkmıştır. Kur’an’ı Kerim ve onun açıklamasından ibaret olan Hz. Peygamber’in sünnetinde ekonomik refah ve toplumsal huzura erişilmesi noktasında bir takım genel ilkeler ortaya konulmuştur. Nahl suresi 112. ayet ile Nisâ suresi 29. ayette bu ilkelerden belirgin olarak bahsedilmektedir. Elinizdeki bu çalışmada, söz konusu iki ayetten hareketle Kur’an’ın piyasaya ve dolayısıyla piyasada işlem yapan insanın özgürlüğüne yaklaşımı hususundaki genel ilkelerin tespitine çalışılmıştır. http://www.suleymaniyevakfi.org/wp-content/uploads/2009/12/kuranda-piyasa-hurriyeti.pdfServet Bayındır
11. Ara 2009
DARU’L-HARBDE FAIZIN HÜKMÜ DÂRU’L-HARBDE FAİZİN HÜKMÜ Doç. Dr. Servet BAYINDIR ÖZET Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki faiz sözleĢmesinin hükmü Ġslâm hukukçularının üzerinde önemle durduğu konulardan biridir. Fukahanın bir kısmı yer ve kiĢi farkı gözetmeksizin faizi her durumda haram, diğer bir kısmı ise müslümanla gayrimüslim arasında yapıldığında bazı Ģartlarla caiz görürler. Bu görüĢlerde fukahanın Kur’an, Sünnet ve diğer delillere yaklaĢım tarzı ile “ötekine” atfettikleri hukukî konumun etkisi görülür. Bu makalede din, uyruk ve ülke ayrılığının faizin hükmüne etkisi konusunda fıkıh mezheplerince ileri sürülen görüĢler incelenecektir. Faizin kapsamına yaklaĢım tarzlarına göre mezheplerin durumu tespit edilerek ileri sürülen deliller ve bu delillerin değerlendirilmesi yapılacaktır. Ayrıca mevcut görüĢler günümüzün siyasi ve ekonomik Ģartlarıyla mukayese edilecektir. Anahtar Kelimeler: Dârulislâm, Dârussulh, Faiz, Harbî, Müste’men, Zimmî REFLECTION OF THE RELIGIOUS AND TERRITORIAL DIVERSITY ON RIBA’S (INTEREST) RULES SUMMARY One of the most important subjects which preoccupy the Muslim jurists is the legal rule (Hokum) of interests’ contracts between Muslim and non-Muslims. While some of jurists declare that this contract is illicit without any distinction between persons or territories, some others find them licit if they are contracted under some conditions. In these opinions it can be seen the approach method of Islamic Jurist’s to Quran, Sunna, and the other arguments in additionServet Bayındır
23. Ara 2011
FAIZSIZ SUKUK!
HACI –Bir gazetede şöyle bir haber okudum: “Türkiye, tarihinde ilk kez, faizsiz gelir imkânı sunan tahvil (sukuk) ile borçlanmaya gidiyor. 5,5 yıl vadeli tahvilin faizsiz getirisinin dolar bazında yüzde üç civarında olması bekleniyor.” Hocam tahvil nedir; sukuk ne demektir? HOCA –Tahvil, faizli borç senedi, sukuk ise bir iddiayı ispata yarayan belgedir. Farsça’dan Arapça’ya geçmiş olansakk (الصك)’ın çoğuludur. Bugün Araplar, faizli veya faizsiz olarak borsada işlem gören senetlere sukuk derler. HACI –Öyleyse Hazine’nin çıkardığı sukuk, faizsiz olanıdır. HOCA –Gazete onlara tahvil diyor. Getirisi olan borca faizsiz diyen ya ekonomiyi bilmiyor ya da insanları farklı yöne çekmek istiyordur. HACI –Ama bunların birer kira sertifikası olduğu ve üzerinde yıllardır çalışıldığı söyleniyor. HOCA –Hacı Bey, bu iş için “Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama Anonim Şirketi” adıyla bir şirket kuruldu. Hazine, devlete ait taşınmazları mesela bir devlet hastanesini bu şirkete 1 milyara satacak sonra o hastaneyi yıllığı 50 milyondan 5.5 yıllığına kiraya tutacak. Sonra Hazine’nin şirketi, 100 lira değerinde on milyon adet sukuk çıkaracak. Halka diyecek ki, “Sukuku alırsanız, hastaneye ortak olacağınız için onun kirasından pay alacaksınız. 5.5 yıl sonra hastaneyi Hazine’ye 1 milyara satacağım ve elinizdeki sukuku da 100 liradan geri alacağım.” HACI –Satan Hazine, alan Hazine, kiraya tutan Hazine, kira bedelini ödeyenSuleymaniye Vakfi
22. Eyl 2012
HAZINENIN ÇIKARDIĞI KIRA SERTIFIKALARI HELAL MI? Doç. Dr. Servet BAYINDIR (13. 10. 2012) Son yıllarda özellikle “İslami” diye nitelenen finans piyasalarında SUKUK kavramı yaygın şekilde kullanılmaya başlandı. Bu Türkçe’de SERTİFİKA olarak adlandırılmaktadır. Hazine’nin çıkardığı KİRA SERTİFİKALARI da bu türdendir. Hazinenin kira sertifikalarının ayrıntısına geçmeden önce Sukuk’un teorik temelleri ve dünyadaki tarihçesine kısaca göz atalım. Her ne kadar örnekleri İslam tarihinin erken dönemlerine kadar uzansa da günümüz sukuk işlemlerinin ilham kaynağını Batıdaki faizli menkul kıymetleştirme (securitization) uygulamaları oluşturmaktadır. Menkul kıymetleştirme özellikle ipotekli konut satışları, finansal kiralama, faktoring ve kredi kartı işlemlerinden doğan alacaklar gibi getirisi sabit (standart) ve düzenli varlıklar esas alınarak yapılır. Yani mevcut alacak/borç senetlerinin faiz karşılığı kırdırılmasından ibaret bir işlemdir. Batılı tarzda tipik bir menkul kıymetleştirme işlemi şu şekilde gerçekleştirilir: Yukarıda belirtilen alacaklara temel oluşturan işlem veya projeyi finanse eden devlet veya özel kurum –ki bu Kaynak kuruluş olarak adlandırılır- dayanak, vade, miktar ve kredi değerliliği bakımından benzer olan alacak senetlerini bir havuzda toplar. Bu varlıklar, kendisi bir şirket olup, kuruluş amacı yalnızca menkul kıymetleştirme işlemi olan Özel Amaçlı Kuruluşa (Türkiye’deki ismi Varlık Kiralama Şirketi (VKŞ) yahut Genel Finans Ortaklığı) satım veya devir yoluyla aktarılır. Özel amaçlı kuruluş, bu alacaklar toplamını tek bir varlık haline dönüştürüp sigorta ettirir ve uzman bir kuruluşa değerbiçtirir.
Servet Bayındır
17. Eki 2012
EL BIRLIĞI SISTEMLERIYLE EV ALMAYA EMIN MIYIZ? Bir birikimimiz yok, ama bir eve ihtiyacımız var. Almak istediğimiz evin 200 bin TL olduğunu ve ayda 3333 TL taksitler halinde, günlük ihtiyacımızın dışında, birikim oluşturma kabiliyetimizin varlığını düşünelim. Bu durumda almak istediğimiz eve, hiç bir borca girmeden tam altmış ay, yani beş yıl sonra sahip olabiliyoruz. Diğer taraftan aynı imkânlarla eve daha erken de ulaşabileceğimizi hiç düşündünüz mü? Bizim gibi aynı durumda olan birçok insanın varlığını hayal edelim ve bu durumda olan yalnız altmış ayrı insanla birlikte bir araya geldiğimizi düşünelim. Ev alacak aynı ihtiyaca sahip bu altmış kişi, bir araya gelip her biri 3333 TL aylık taksitlerini ortak bir havuzda toplayabilirler. Aydan aya bir araya getirilen bu paralarla her ay, guruptaki bir üyenin evi satın alınabilmektedir. Çünkü her ay 60 kişiden 3333 TL ödeme alındığında, ev almak için 200 bin TL bir araya gelmiş olur. Neticede 60 ay içinde 60 üyenin tamamının evleri sırasıyla alınmış olurlar. Böylelikle grupta, altmışıncı sırada olanın dışında, diğer elli dokuz üye, evlerini yalnız davranana göre, çok daha erken almış olacaktır. Yani 60 üyeden 59’u, altmış ay beklemek zorunda kalmadığı ortadadır. İlk elli dokuz üye süre bakımından kazançlı, altmışıncı üyenin durumu ise değişmemiş olacaktır. Sonuçta; birlikte hareket etmeyle neredeyse herkes kazançlı, fakathiç kimse
Mustafa Evli
21. Şub 2017
MERKEZ BANKASI OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU Son günlerin popüler tartışma konusu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Genel Kurul Toplantı tarihini öne çekerek olağanüstü olarak 18 Ocak tarihinde toplanacağı bilgisi. 18 Ocak’ta yapılacağı açıklanan toplantının 3 gündem maddesi var: 1) Açılış ve toplantı başkanlığının oluşturulması 2) Banka esas mukavelesinde yer alan “Genel Kurul toplantıları her yılın nisan ayı içinde ve banka meclisinin tespit edeceği günde toplanır” ifadesinin “Genel kurul toplantıları her yıl hesap dönemi sonundan itibaren üç ay içinde ve banka meclisinin tespit edeceği günde toplanır” şeklinde değiştirilmesi 3) Bankanın 2018 yılı dönem karından avans dağıtımı yapılmasına karar verilmesi hususunun genel kurulun onayına arzı. Kâr payı avansı dağıtımı hakkındaki tebliğde 05.Ocak.2019 Tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir değişiklik yapıldığı ise gözden kaçan bir nokta. 05 Ocak 2019 Tarihli Resmi Gazete Sayı: 30646 Ticaret Bakanlığından: MADDE 1 – 9/8/2012 tarihli ve 28379 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kâr Payı Avansı Dağıtımı Hakkında Tebliğin 5 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(2) Sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan şirketler, kesinleşmemiş hesap dönemi sonu finansal tablolarda yer alan kâr üzerinden, ilgili hesap döneminin bitiminden itibaren bir ay içinde yapılacak genel kurullarında alınacak karara göre kâr payı avansı dağıtabilirler. Bu durumda ödenecek kâr payı avansı, hesap dönemi sonu kârından 7. madde gereği indirimler yapılmak suretiyle hesaplanan tutarın yüzde doksanını geçemez.” MADDE Ömer Mahmut Kuzanlı31. Oca 2019
__
__
NAMAZ
Loading…
NAMAZLARDA OKUNAN DUA VE ZİKİRLER 1- Allâhu Ekber الله اكبر “Allah en büyüktür.” Kıbleye yani Kâbe’nin bulunduğu tarafa yönelerek ayakta, eller kulak hizasına kadar kaldırılır ve Allâhu Ekber denerek namaza başlanır. 2- Namazın başında okunan dua: “Allâhu Ekber” diyerek namaza başladıktan sonra “Sübhâneke” okunur. سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعالَى جَدُّكَ وَلاَ إِلٰهَ غَيْرُكَ “Allahım, sana yöneldim. Ne yaparsan güzel yaparsın. Adın yücedir. Zenginliğin çok fazladır. Senden başka ilah yoktur.” “Sübhâneke” yerine; şu ayet de okunabilir: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا أَنَاۨ مِنَ الْمُشْرِكِينَ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاۨ مِنَ الْمُسْلِمِينَ “Ben, bir Müslüman olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana doğrudan doğruya çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Benim ibadetim, kurbanım, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Böyle emir aldım. Ben Müslümanlardanım.” Sübhâneke veya diğer duayı okuduktan sonra, 3- Eûzübillâhimineşşeytânirracîm ( أعوذ بالله من الشيطان الرجيم) = Taşlanan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım 4- Bismillâhirrahmânirrahîm” (بسم الله الرحمن الرحيم) = “İyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla” denilerek Fatiha Suresine geçilir. 5- Fatiha Suresi 1. الحمد لله رب العلمين Elhamdulillâhi rabbil’âlemîn. Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. O, varlıkların sahibidir. 2. الرحمن الرحيم Abdulaziz Bayındır20. Şub 2019
NAMAZ VE ORUÇ VAKITLERI (SADECE MÜSLIM OLANLAR İÇIN) Müslim, Allah’a teslim olan ve onun yolunda her zorluğa göğüs geren kişilere Allah’ın verdiği addır. Dini, eğip bükmeden uygulayanlar onlardır. “Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “ben müslimlerdenim” diyen kişinin sözünden daha güzelini kim söyleyebilir?”(Fussilet 41/33) Bu yazıda namaz ve oruç vakitleri, müslim olanlar için anlatılacaktır. Kendisini yahut bir kişiyi veya kurumu, dini konularda yetkili sayanlar, hedef kitlemizin dışındadırlar. Kur’ân’da namaz vakitleri, ayrıntılı olarak açıklanmıştır. “Namazı kıl“ emriyle başlayan iki âyet vardır: وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ “Namazı, gündüzün iki tarafında ve gecenin zülfelerinde tam kıl.” (Hûd, 11/114) أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا “Namazı, Güneşin dülûk’ndan gecenin ğasakına kadar, bir de fecrin kur’ân’ında tam kıl. Fecrin kur’ânı meşhûddur.“ (İsrâ 17/78) Bunlar, birbirini açıklayan ayetlerdir. Bu âyetleri, anlamaya yardımcı olan âyetlerin başlıcaları şunlardır: ومِن الليلِ فتهجد بِهِ نافِلةً لك عسى أن يبعثك ربك مقامًا محمودًا “Gecenin bir kısmında namaz için uyan; bu senin için ek görevdir. Belki Rabbin seni güzel bir makama yükseltir.“ (İsrâ 17/79) وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا . وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا “Rabbinin adını, sabah akşam aklında tut. Gecenin bir kısmında ve gecenin uzun bölümünde ona secde Abdulaziz Bayındır17. Haz 2015
YATSI NAMAZININ VAKTI NE ZAMAN SONA ERER? İnsanlık tarihi kadar eski olduğu bilinen, Rasûlullah’tan en fazla fiili uygulamanın gözlemlenip nakledildiği, vakitle mukayyet olduğu için cephede dahi terkine izin verilmeyen bir ibadetin vakti konusunda, o ibadeti geçersiz kılacak herhangi bir ihtilaf beklenmemelidir. Beklenti böyle olsa da; bu konuda, mesela yatsı namazının son vaktinin ne olduğu hususunda mezhep imamları ile onların takipçileri arasında, bazen de mezheplerin genel kabulüne muhalefet gösterenler arasında görüş farklılıklarının olduğu, konuya derinlemesine eğilenlerin malumudur. Yazının Devamını Okumak İçin Lütfen Tıklayınız. Dr. Fatih OrumFatih Orum
19. Haz 2015
ZIKIR VE NAMAZ
Zikir, çok önemli bir kavramdır. Namaz da Allah’ı zikir için kılınır. Allah Teâlâ Musa aleyhisselama şöyle emretmiştir: إِنَّنِيأَنَااللَّهُلَاإِلَهَإِلَّاأَنَافَاعْبُدْنِيوَأَقِمِالصَّلَاةَلِذِكْرِي “Ben, evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et ve benim zikrim için namaz kıl.”(Taha 20/14) Namazda zikir emri bize de verilmiştir: فَإِذَاقَضَيْتُمُالصَّلاَةَفَاذْكُرُواْاللّهَقِيَامًاوَقُعُودًاوَعَلَىجُنُوبِكُمْ… “Namazı kıldığınızda ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde iken Allah’ı zikredin…”(Nisa 4/103) Namaz “Allah’ın zikri için” kılındığına göre “zikir” kavramını iyi bilmek gerekir. ZİKİR Bir şeyi bağlantıları ile birlikte düşünerek öğrenmeye marifet, o marifeti koruyup kullanıma hazır tutmaya veya dil ile söylemeye de zikir denir. Zikrin ilk kaynağı doğadır. İnsan, doğada yaptığı gözlemlerle elde ettiği bilgi parçaları arasında bağlantılar kurar ve zikre ulaşır. İlgili ayetlerden bir kaçı şöyledir: وَهُوَالَّذِيأَرْسَلَالرِّيَاحَبُشْرًابَيْنَيَدَيْرَحْمَتِهِوَأَنزَلْنَامِنَالسَّمَاءمَاءطَهُورًا.لِنُحْيِيَبِهِبَلْدَةًمَّيْتًاوَنُسْقِيَهُمِمَّاخَلَقْنَاأَنْعَامًاوَأَنَاسِيَّكَثِيرًا.وَلَقَدْصَرَّفْنَاهُبَيْنَهُمْلِيَذَّكَّرُوافَأَبَىأَكْثَرُالنَّاسِإِلَّاكُفُورًا. Rüzgârları, ikramının önünde müjdeci olarak gönderen Allah’tır. Gökten dupduru su indirir ki, onunla ölü bir beldeyi canlandırsın. Yarattıklarını; büyük ve küçükbaş hayvanları ve çok sayıda insanı suya kavuştursun. O suyu, aralarında halden hale çevirir ki tezekkür etsinler. Ama insanların çoğu, nankörlük dışında her şeye direnç gösterir.(Furkân 25/48- 50) Âyetteki “tezekkür” tefa’ul (تفعُّل) bâbındandır. Bu bâb, fiile tekellüf yani hedefe adım adım ulaşma anlamı yükler. Bu sebeple tezekkür’ün anlamlarından biri, zikre adım adım ulaşmaktır. Çünkü doğa olaylarını izleyerek bir bilgiye ulaşmak için zamana ihtiyaç olur. Doğa, bilginin kaynağıdır. Kur’ân’ın Allah’ın Abdulaziz Bayındır6. Tem 2015
ADETLI KADININ ORUCU VE NAMAZI ADETLİ KADININ ORUCU VE NAMAZI Âdetli ve Lohusa Kadın ile İlgili Nesih Nesih sözlükte, bir kitaba diğerindeki bilgiyi aktarma veya bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koyma anlamlarına gelir. Neshin tarifini veren âyet şudur: مَا نَنْسَخْ مِنْ آَيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak, yerine daha hayırlısını ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Bakara 2/106) Buna göre nesih, bir âyeti bir başka âyetle değiştirmektir. Bu, hem Kur’an’ın ayetleri arasında, hem de Kur’an ayetleri ile önceki kitaplardaki ayetler arasında olur. Kur’an, ilahi kitapların son nüshası olduğu için ondaki ayetlerin çoğu, önceki kitaplarda olanların aynısıdır, yani onları dengiyle neshetmiştir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: “Bu dini ayakta tutun ve o konuda birbirinizden ayrı düşmeyin.” Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah, bu dini tercih edeni kendi tarafına (yoluna) seçer ve ona yöneleni hedefine ulaştırır.”(Şûrâ 42/13) “Gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitab’ı sana, indiren O’dur. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmiştir.”(Al-i İmran 3/3) Bu ayetler, önceki kitaplardaki âyetlerin büyük Abdulaziz Bayındır22. Nis 2017
HERKESIN BILDIĞI NAMAZ A.GİRİŞ Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz. Namaz konusunun zihinlerde yanlış ve eksik bilgilere dayandırılması, beraberinde pek çok sorunu ve soru işaretini ortaya çıkarmaktadır. Kişinin Kur’an algısının bozulması, vahiy algısının bozulması, nebî algısının bozulması, din algısının bozulması, usûl algısının bozulması vb. pek çok sorunun temelinde bu yanlış tasavvurlar yatmaktadır. Bu yazımızda namazla ilgili olarak Kur’anî bir algı ortaya koymaya çalışacağız. B. NAMAZIN KILINIŞI Kur’an’da namaz var mı? Namazın nasıl kılındığını bana Kur’an’dan gösterebilir misin? Bu gibi soruları daha önce sormuş veya benzer sorularla karşılaşmış olabilirsiniz. Aslında bu sorular birçok sorunun göstergesidir. Bunların en başında Kur’an ve din algısının doğru oluşmaması gelmektedir. Kur’an’da neler yer alır, nelerin yer alması gerekmez? Bir rasul veya nebinin Kitap’da olmaksızın dine bir şey sokup çıkarma (teşri) yetkileri var mıdır? İnsanın Kur’an dışında inanmak zorunda olduğu bir kaynak var mı? Bu ve benzeri soruların cevapları kişinin zihninde doğru bir şekilde yer etmezse doğru bir din anlayışına sahip olması imkansız hale gelir. O halde biraz Kur’an algısı üzerinde durup, Allah’ın elçisinin başta namaz olmak üzere dindeki ibadetleri nasıl ve neredenVedat Yilmaz
29. Eyl 2017
NAMAZLARDA OKUNAN DUA VE ZİKİRLER 1- Allâhu Ekber الله اكبر “Allah en büyüktür.” Kıbleye yani Kâbe’nin bulunduğu tarafa yönelerek ayakta, eller kulak hizasına kadar kaldırılır ve Allâhu Ekber denerek namaza başlanır. 2- Namazın başında okunan dua: “Allâhu Ekber” diyerek namaza başladıktan sonra “Sübhâneke” okunur. سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعالَى جَدُّكَ وَلاَ إِلٰهَ غَيْرُكَ “Allahım, sana yöneldim. Ne yaparsan güzel yaparsın. Adın yücedir. Zenginliğin çok fazladır. Senden başka ilah yoktur.” “Sübhâneke” yerine; şu ayet de okunabilir: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا أَنَاۨ مِنَ الْمُشْرِكِينَ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاۨ مِنَ الْمُسْلِمِينَ “Ben, bir Müslüman olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana doğrudan doğruya çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Benim ibadetim, kurbanım, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Böyle emir aldım. Ben Müslümanlardanım.” Sübhâneke veya diğer duayı okuduktan sonra, 3- Eûzübillâhimineşşeytânirracîm ( أعوذ بالله من الشيطان الرجيم) = Taşlanan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım 4- Bismillâhirrahmânirrahîm” (بسم الله الرحمن الرحيم) = “İyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla” denilerek Fatiha Suresine geçilir. 5- Fatiha Suresi 1. الحمد لله رب العلمين Elhamdulillâhi rabbil’âlemîn. Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. O, varlıkların sahibidir. 2. الرحمن الرحيم Abdulaziz Bayındır20. Şub 2019
NAMAZ VE ORUÇ VAKITLERI (SADECE MÜSLIM OLANLAR İÇIN) Müslim, Allah’a teslim olan ve onun yolunda her zorluğa göğüs geren kişilere Allah’ın verdiği addır. Dini, eğip bükmeden uygulayanlar onlardır. “Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “ben müslimlerdenim” diyen kişinin sözünden daha güzelini kim söyleyebilir?”(Fussilet 41/33) Bu yazıda namaz ve oruç vakitleri, müslim olanlar için anlatılacaktır. Kendisini yahut bir kişiyi veya kurumu, dini konularda yetkili sayanlar, hedef kitlemizin dışındadırlar. Kur’ân’da namaz vakitleri, ayrıntılı olarak açıklanmıştır. “Namazı kıl“ emriyle başlayan iki âyet vardır: وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ “Namazı, gündüzün iki tarafında ve gecenin zülfelerinde tam kıl.” (Hûd, 11/114) أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا “Namazı, Güneşin dülûk’ndan gecenin ğasakına kadar, bir de fecrin kur’ân’ında tam kıl. Fecrin kur’ânı meşhûddur.“ (İsrâ 17/78) Bunlar, birbirini açıklayan ayetlerdir. Bu âyetleri, anlamaya yardımcı olan âyetlerin başlıcaları şunlardır: ومِن الليلِ فتهجد بِهِ نافِلةً لك عسى أن يبعثك ربك مقامًا محمودًا “Gecenin bir kısmında namaz için uyan; bu senin için ek görevdir. Belki Rabbin seni güzel bir makama yükseltir.“ (İsrâ 17/79) وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا . وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا “Rabbinin adını, sabah akşam aklında tut. Gecenin bir kısmında ve gecenin uzun bölümünde ona secde Abdulaziz Bayındır17. Haz 2015
YATSI NAMAZININ VAKTI NE ZAMAN SONA ERER? İnsanlık tarihi kadar eski olduğu bilinen, Rasûlullah’tan en fazla fiili uygulamanın gözlemlenip nakledildiği, vakitle mukayyet olduğu için cephede dahi terkine izin verilmeyen bir ibadetin vakti konusunda, o ibadeti geçersiz kılacak herhangi bir ihtilaf beklenmemelidir. Beklenti böyle olsa da; bu konuda, mesela yatsı namazının son vaktinin ne olduğu hususunda mezhep imamları ile onların takipçileri arasında, bazen de mezheplerin genel kabulüne muhalefet gösterenler arasında görüş farklılıklarının olduğu, konuya derinlemesine eğilenlerin malumudur. Yazının Devamını Okumak İçin Lütfen Tıklayınız. Dr. Fatih OrumFatih Orum
19. Haz 2015
ZIKIR VE NAMAZ
Zikir, çok önemli bir kavramdır. Namaz da Allah’ı zikir için kılınır. Allah Teâlâ Musa aleyhisselama şöyle emretmiştir: إِنَّنِيأَنَااللَّهُلَاإِلَهَإِلَّاأَنَافَاعْبُدْنِيوَأَقِمِالصَّلَاةَلِذِكْرِي “Ben, evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et ve benim zikrim için namaz kıl.”(Taha 20/14) Namazda zikir emri bize de verilmiştir: فَإِذَاقَضَيْتُمُالصَّلاَةَفَاذْكُرُواْاللّهَقِيَامًاوَقُعُودًاوَعَلَىجُنُوبِكُمْ… “Namazı kıldığınızda ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde iken Allah’ı zikredin…”(Nisa 4/103) Namaz “Allah’ın zikri için” kılındığına göre “zikir” kavramını iyi bilmek gerekir. ZİKİR Bir şeyi bağlantıları ile birlikte düşünerek öğrenmeye marifet, o marifeti koruyup kullanıma hazır tutmaya veya dil ile söylemeye de zikir denir. Zikrin ilk kaynağı doğadır. İnsan, doğada yaptığı gözlemlerle elde ettiği bilgi parçaları arasında bağlantılar kurar ve zikre ulaşır. İlgili ayetlerden bir kaçı şöyledir: وَهُوَالَّذِيأَرْسَلَالرِّيَاحَبُشْرًابَيْنَيَدَيْرَحْمَتِهِوَأَنزَلْنَامِنَالسَّمَاءمَاءطَهُورًا.لِنُحْيِيَبِهِبَلْدَةًمَّيْتًاوَنُسْقِيَهُمِمَّاخَلَقْنَاأَنْعَامًاوَأَنَاسِيَّكَثِيرًا.وَلَقَدْصَرَّفْنَاهُبَيْنَهُمْلِيَذَّكَّرُوافَأَبَىأَكْثَرُالنَّاسِإِلَّاكُفُورًا. Rüzgârları, ikramının önünde müjdeci olarak gönderen Allah’tır. Gökten dupduru su indirir ki, onunla ölü bir beldeyi canlandırsın. Yarattıklarını; büyük ve küçükbaş hayvanları ve çok sayıda insanı suya kavuştursun. O suyu, aralarında halden hale çevirir ki tezekkür etsinler. Ama insanların çoğu, nankörlük dışında her şeye direnç gösterir.(Furkân 25/48- 50) Âyetteki “tezekkür” tefa’ul (تفعُّل) bâbındandır. Bu bâb, fiile tekellüf yani hedefe adım adım ulaşma anlamı yükler. Bu sebeple tezekkür’ün anlamlarından biri, zikre adım adım ulaşmaktır. Çünkü doğa olaylarını izleyerek bir bilgiye ulaşmak için zamana ihtiyaç olur. Doğa, bilginin kaynağıdır. Kur’ân’ın Allah’ın Abdulaziz Bayındır6. Tem 2015
ADETLI KADININ ORUCU VE NAMAZI ADETLİ KADININ ORUCU VE NAMAZI Âdetli ve Lohusa Kadın ile İlgili Nesih Nesih sözlükte, bir kitaba diğerindeki bilgiyi aktarma veya bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koyma anlamlarına gelir. Neshin tarifini veren âyet şudur: مَا نَنْسَخْ مِنْ آَيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak, yerine daha hayırlısını ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Bakara 2/106) Buna göre nesih, bir âyeti bir başka âyetle değiştirmektir. Bu, hem Kur’an’ın ayetleri arasında, hem de Kur’an ayetleri ile önceki kitaplardaki ayetler arasında olur. Kur’an, ilahi kitapların son nüshası olduğu için ondaki ayetlerin çoğu, önceki kitaplarda olanların aynısıdır, yani onları dengiyle neshetmiştir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: “Bu dini ayakta tutun ve o konuda birbirinizden ayrı düşmeyin.” Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah, bu dini tercih edeni kendi tarafına (yoluna) seçer ve ona yöneleni hedefine ulaştırır.”(Şûrâ 42/13) “Gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitab’ı sana, indiren O’dur. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmiştir.”(Al-i İmran 3/3) Bu ayetler, önceki kitaplardaki âyetlerin büyük Abdulaziz Bayındır22. Nis 2017
HERKESIN BILDIĞI NAMAZ A.GİRİŞ Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz. Namaz konusunun zihinlerde yanlış ve eksik bilgilere dayandırılması, beraberinde pek çok sorunu ve soru işaretini ortaya çıkarmaktadır. Kişinin Kur’an algısının bozulması, vahiy algısının bozulması, nebî algısının bozulması, din algısının bozulması, usûl algısının bozulması vb. pek çok sorunun temelinde bu yanlış tasavvurlar yatmaktadır. Bu yazımızda namazla ilgili olarak Kur’anî bir algı ortaya koymaya çalışacağız. B. NAMAZIN KILINIŞI Kur’an’da namaz var mı? Namazın nasıl kılındığını bana Kur’an’dan gösterebilir misin? Bu gibi soruları daha önce sormuş veya benzer sorularla karşılaşmış olabilirsiniz. Aslında bu sorular birçok sorunun göstergesidir. Bunların en başında Kur’an ve din algısının doğru oluşmaması gelmektedir. Kur’an’da neler yer alır, nelerin yer alması gerekmez? Bir rasul veya nebinin Kitap’da olmaksızın dine bir şey sokup çıkarma (teşri) yetkileri var mıdır? İnsanın Kur’an dışında inanmak zorunda olduğu bir kaynak var mı? Bu ve benzeri soruların cevapları kişinin zihninde doğru bir şekilde yer etmezse doğru bir din anlayışına sahip olması imkansız hale gelir. O halde biraz Kur’an algısı üzerinde durup, Allah’ın elçisinin başta namaz olmak üzere dindeki ibadetleri nasıl ve neredenVedat Yilmaz
29. Eyl 2017
DIĞER SITELERIMIZ
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
*
KURUMSAL
* Kurucumuz
* Yönetim Kurulu
* Amacımız
* Vakıf Senedi
* Misyon & Vizyon
* Görseller & LogolarHIZMETLERIMIZ
* Canlı Yayınlarımız * Süleymaniye Vakfı Uzaktan Seminer Merkezi * Diğer Dillerde İnternet Yayını* Kütüphanemiz
* İnternet Görsel Yayınlarımız * Kitap ve Hikmet Dergisi * Kitaplarımızı İndirin* Tez Müzakereleri
* Uluslararası Araştırma ÇalışmalarıBAĞLANTILAR
* Fıtrat TV
* Radyo Fıtrat
* SUSEM
* Bağışta Bulun
* Hesap Bilgilerimiz* İletişim
2019 Süleymaniye Vakfı. Tüm Hakları Saklıdır.Details
Copyright © 2023 ArchiveBay.com. All rights reserved. Terms of Use | Privacy Policy | DMCA | 2021 | Feedback | Advertising | RSS 2.0